|
Trajik, dramatik ve hukuksuzluklar ayı Eylül
Eylülün siyasal hayatımızın en sorunlu aylarından biri olduğunu biliyorduk. Bugünlerde yaşadığımız gelişmelere bakılırsa bu ayın dünya için de sorunlu olduğu anlaşılıyor.

Yılın belli mevsimleri, ayları ve günleri ile toplumsal hareketler arasında ilişkiler arama merakı yeni değil. Toplum davranışları üzerinde çalışanların merakını çeken konuların başında belli zamanlarla eylemler arasında ne tür korelasyonların olduğu sorusu gelmiştir. Bu konuyla ilgili pek çok teorinin ileri sürüldüğünü biliyoruz, ama konumuz bu değil.

11 Eylül günü ABD'inde Pentagon ve Dünya Ticaret Merkezi'ne gerçekleştirilen korkunç saldırıların tartışmaları ve yoğun haber bombardımanı içerisinde, siyasal hayatımızda eylül ayında meydana gelmiş trajik olayları hatırlamak kimsenin aklına bile gelmedi. Her yıl eylül ayında, hem gazetelerde hem de televizyonlarda bununla ilgili haberler, yazılar, özel yapımlar ve hatta belgeseller izler veya okurduk.

Genellikle aylar, özel olaylarla halk hafızasında hatırlanırlar. Mesela Mayıs ayı, 27 Mayıs darbesiyle, Mart ayı 12 Mart muhtırasıyla, Nisan 23 Nisan'da TBMM'nin toplanmasıyla, Ekim 29 Ekimde Cumhuriyetin ilan edilmesiyle hatırlanır. Şubat ayının meşhur 28 Şubat MGK toplantısıyla hatırlandığını söylememe gerek yok. Peki eylülle ilgili ne var?


Eylül 12 Eylül 1980 darbesiyle hatırlanır...

Siyasi hayatımızda bütün yönleriyle yeni bir dönemi başlatan ve etkileri hala devam eden meşhur 12 Eylül darbesi bu ayda oldu. 12 Eylül üzerine şimdiye kadar çok şey söylendi;yazıldı, çizildi. Kitaplar yayınlandı, belgeseller yapıldı. Suçlamalar, savunmalar, değerlendirmeler birbirini izledi. Hala da devam ediyor. Belli kesimlerde 12 Eylül değerlendirildi. Ama bir şey olmadı; o da 12 Eylül darbesi hukuken yargılanmadı, mahkemeye çıkarılamadı.

12 Eylül siyasi hayatımız için basit bir müdahale değil; siyasi yapımızı bütün yönleriyle değiştiren, yeni bir yapı kuran, Cumhuriyeti yeniden örgütleyen köklü ve radikal bir değişikliğin adıdır. Silah zoruyla meşru hükümet devrilmiş, demokratik kurumlar tasfiye edilmiş, anayasa yürürlükten kaldırılmış, seçilmiş kadrolar tutuklanmış; kimisi yargılanmış, kimisi evde hapse maruz bırakılmış, siyaseten yasaklanmış, büyük acılar çekilmiştir. Hiçbir biçimde demokratik olmayan usullerle anayasa yapılmış, yeni kurumlar tesis edilmiş ve Cumhuriyet yeniden, darbecilerin istedikleri biçimde örgütlendirilmiştir. Elbette yeni anayasada, bütün bunları yapanlara koruma kalkanları sağlanarak. Yirmi yıldır sözde sivil siyaset bu koruma zırhlarını bile kaldıramamaktadır! Bir toplum için siyasi kurumların ve yapının değişmesi normal, eleştiri konusu olan bunun bir darbe ile olmasıdır.


Eylül idamlarla hatırlanır...

Türk siyaseti açısından Eylül ayının bir diğer trajik ve dramatik olayı 27 Mayıs darbesinden sonra olağanüstü mahkemelerde yargılanan Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı F. Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın 1961'in 15 ve 17 Eylül günleri İmralı adasında darağacında katledilmeleridir.

Bu olayın arkasından kırk yıl geçti; ama o günleri yaşayanların hafızasında bütün vahşiliğiyle yerini koruduğunu biliyorum. Orta ve genç kesim olayı sadece kitaplardan okudukları yanlı ve yalan yanlış bilgilerle hatırlamaktadırlar. Dünyada, toplumun yarısının oyuyla iktidara gelmiş başbakan ve bakanlarını idam eden başka bir ülke var mı sorusunu sormaktan kendimi almam mümkün değil. Bugünlerin popüler ülkesi Pakistan da Türkiye'ye eşlik etmektedir. Evet Pakistan da seçilmiş başbakanı Butto'yu darağacında katletmiştir.

Bu olaylardan çıkarılacak çok ders var. İdam edilen insanlara aradan kırk sene sonra itibarları iade edilmiş, naaşları devlet töreni ile İmralı'dan alınarak İstanbul'da yapılan Anıt Mezar'a nakledilmişlerdir. O törenin nasıl bir coşku içinde geçtiği bir kez daha hatırlanmalıdır. Bugün bu idamlardan Türkiye ne kazandı? sorusunu sormanın zamanıdır.

Sadece bu soruyu sormak yetmez; Türkiye 27 Mayıs darbesiyle ne kazandı, sorusu da sorulmalıdır. Bir adım daha ileri gitmeli ve hiçbir biçimde hukukla ve yasalarla meşrulaştırılamayacak olan darbelerin sorumluların adalet önüne çıkarılması sağlanmalıdır.

Türkiye'de sivil siyasetin en büyük açmazı işte burada yatıyor. Kurulu anayasal düzeni silah zoruyla deviren, tüm kurumları tasfiye eden ve yerine demokrasi dışı yöntemlerle yeni yapılar ve kurumlar ikame eden kişi ve güçleri yargılayamayan bir siyasetin kendini toplum nezdinde meşrulaştırması, gücünü tüm topluma kabul ettirmesi ve iktidarın halk adına sahibi olduğuna toplumu inandırması mümkün değildir.

Darbeleri, darbecileri, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları, kasıtlı ve yanlı karar verenleri yargılayamayan bir siyasetin hukukun üstünlüğünü, hukuk devletini ve vatandaşların güvenliğini sağlaması imkanı yoktur. Darbecilerin eylemlerini yargılayamayan siyasi kadrolar bugünün işkencecilerine hesap sorması mümkün müdür?
#Eylül
#12 Eylül 1980
#11 Eylül 2001
23 yıl önce
Trajik, dramatik ve hukuksuzluklar ayı Eylül
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...