|
Hâfızlık geleneğimize ve hâfızlara dâir

Geçen yazımda İstanbul hâfızlarıyla ilgili şöyle böyle bilgi bulunabilecek kaynaklardan söz açmış ve ne hâfızlık geleneğimiz, ne de hâfızlarımız hakkında ciddiye alınabilecek seviyede derli toplu mâlumât veren bir esere sahip olmadığımıza işaret etmiştim.

Bir zamanlar İslâm ülkeleri arasında ençok hâfızın yetiştiği bir memleketin çocukları olarak bir düşünelim bakalım: Kaç meşhûr Kur''an hâfızının adını biliyoruz? İstanbul tariki, Mısır tariki dendiğinde aklımıza ne geliyor? Abdussamed gibi, Husarî gibi Mısırlı hâfızların adlarını ezbere bilen genç hâfızlarımız, acaba Fındık Hâfız''ı, Yemişçizâde Hâfız İsmail Efendi''yi, Arpacılar Sofusu''nu Hâfız Ahmed Hıfzı Efendi''yi, Üsküdarlı Hoca Hâfız Sabri Efendi''yi hiç duydular mı hocalarından?

İlahiyatlarda okuyan binlerce kardeşimiz, hatta çoğu hocamız için, acaba bu topraklarda yetişmiş ve binlerce talebe yetiştirmiş şu büyük hâfızların isimleri bir mânâ ifade ediyor mu: Hâfız Mehmed Efendi (Tophaneli=Büyük Duhanî); Hâfız Hacı Kadri Efendi (Fatih Yedi Emîrler Türbedârı); Hâfız Ali Rıza Efendi (Tokatlı=Tekirdağlı); Hâfız Hacı Hasan Efendi (Hacı Kalfa=Tabakyunuslu); Hâfız İbrahim Efendi (Geyveli); Hâfız Mehmed Rasim Efendi (Filibeli); Hâfız İbrahim Hakkı Efendi (Üçmihrablı); Hâfız Abdullah Zekâî Efendi (Varnalı); Hâfız Raşid Efendi (Hünkâr İmamı); Hâfız Yusuf Efendi (Hünkâr İmamı); Hâfız İsmail Efendi (Hünkâr İmamı); Hâfız Bekir Efendi (Mahmûd Paşa İmamı); Hâfız Mehmed Efendi (Geredeli=Küçük Duhanî); Hâfız Süleyman Efendi (Kara Kadı Mektebi Muallimi); Hâfız Ahmed Efendi (Yamalı Hâfız), Hâfız Bekir Efendi (Deli Bekir)...

Sanıyorum bu isimler artık bugün için kimseye bir mânâ ifade etmiyor ve âdeta bir isim ormanı olarak geliyor. Bir düşünelim bakalım, İstanbul''un bu büyük kurrâlarını tanıyan çevremizde kaç hâfız bulunuyor?! Bize bu büyük kurrâların kim olduklarını, Kur''an''ı nasıl öğrendiklerini, kimlerden ve nasıl okuduklarını, Kur''an''ı kimlere ve nasıl öğrettiklerini, okuma tarzlarını, edâlarını, nefhalarını, mûsikî bilgilerini, kılık kıyafetlerini, menkabelerini, vs. bir zamanlar bu toprakların en haysiyetli mesleklerinden biri olan Hâfızlık geleneğini kim anlatacak, bu büyük ustaları bizlere kim tanıtacak?

Hangi eseri okuyabilir, bu insanları, hangi izlerin peşinden giderek tanıma şerefine erişebiliriz? Evet bir düşünün bakalım, günümüzün en büyük Reis''ul-Kurrâsı Hendekli Hâfız Abdurrahman Gürses ölüm döşeğinde... En büyük talebelerinden Hâfız İsmail Biçer ise, hatırlanacağı üzere bir trafik kazasında hayatını kaybetti... Bu insanların mesleklerine ne kadar ilgimiz, kendileri hakkında ne kadar bilgimiz vardı ve hâlen var; kaldı ki bir-birbuçuk asırlık hâfızlarımızı tanıyalım, onlarla ilgili bir yerlerde küçük kırıntılar bulabilelim.

Şu anda yaşayan birçok kıymetli hâfızımız var ve bunların bir kısmı İlahiyat Fakültelerinde hocalık (Kıraat hocalığı) yapıyorlar. Fakat içimizden kaç kişi o büyük dünyanın yaşayan bu mühim tanıklarının kapısını çalmayı ve bildiklerini kendilerine anlatmasını talep ediyor?! Hâfızlık mesleğini sürdüren, bu mesleğe gönül, hatta ömür veren kaç kişi kendi dünyalarını bu dünyayı bilmeyen bizlere tanıtmaya niyetli?!?

Ramazanlarda bile birtakım şarkıcıların, utanmadan kalkıp ekranlarımızı işgal etmelerine ve o mübarek ezanı yalan yanlış okumalarına hiç tepki gösterebildik mi? Kulaklarımız o mübarek ezanın katledilmesini hiç farketti mi, farkedebildi mi? Gazel, mevlid, ilahî, tekbir okumak adına gırtlaklarını yırtan, musikî bilmez hanende takımının, bu mesleğe her geçen gün vurdukları hain darbeler hangi Kur''an sevdalısının canını yaktı ve şayet yaktıysa o yanan canlar ne yaptı?!

Tanıdığımız takdirde duyacak olduğumuz şaşkınlık ve hayranlığın, aynı zamanda gafletimizi de farketmemize neden olup bizleri utandıracağı şüphesiz iken, niçin o Kur''an bülbüllerini tanımak konusunda bir çaba sarfetmez, niçin bu konuda suskun olan kaynaklara isyan edip bu muhteşem tarihin bu muhteşem evlâtlarının yaşattığı mesleği kayda geçirmek, kurrâlarımızı tarihe gömülmekten kurtarmak için bir adım atmayız?! Bir düşünelim bakalım, kaçımızın âilesinde hâfız yok, kaçımız bir Kur''an bülbülünden Kur''an dinlemedik? O halde bu büyük geleneğin zaten büyük kısmı yok olmuş hâfızasını canlı tutmak için bir çaba sarfetmiyoruz?

Bu suâlleri ukalalık yapmak amacıyla veya bir yerlerde bu geleneği yaşatmaya çalıştığından haberdar olduğum o güzide insanları incitmek için dile getiriyor değilim. Bilakis bir kitap aracılığıyla farketmiş olduğum gafletimin feveranıdır bütün şikayetler!

İki tomar halinde bulunan ve bir kısmı kronolojik, bir kısmı ise alfabetik sırayla yazılmış bir kitaptan sözediyorum; merhûm Hâfız Ali Rıza Sağman''ın 1950 Eylül-Kasımı''nda kaleme aldığı ve fakat neşretmenin kendisine nasip olmadığı Tanzimat''tan Günümüze İstanbul''un Meşhûr Hâfızları (1839-1950) adlı bir kitabın elyazmalarından...

Kur''an kurslarının kapatıldığı ve kültürümüzün en önemli müesseselerinden birinin tarihe gömülmeye çalışıldığı bu meş''ûm günlerde, "zaten hâfızlık geleneği ölmüştü" demek zilletine katlanmaktan korktuğum ve çekindiğim için yazıyorum. VE bu toprakların Kur''an sevdalısı çocuklarını dikkatli, rikkatli olmaya çağırıyor ve bâhusûs ilim ve irfan geleneğimizde bizim için keşfedilecek nice garip ada bulunduğunu farketmiş olan sahillerin o yaramaz çocuklarını bu sahaya can vermeye davet ediyorum.

Benim gibi sesiniz yoksa, kaleminiz de mi yok ey dostlar?!?

25 years ago
Hâfızlık geleneğimize ve hâfızlara dâir
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle