|
Türkiye"nin Ruhu ve İslâmî Sol

Türkiye, ''ruh''unu bulmadıkça rahat edemeyecek; belirsizlik sürdükçe, bu toprağın çocukları, ister istemez oradan oraya savrulmaya devam edecekler.

Sadece siyaset''te mi? Hayır, düşünce ve sanat''ta da.

''Ruh'' bölünemez. Çünkü basittir, yalındır; hesaba gelmez. Biliriz, anlarız, hissederiz. O, yakınımızdaki uzaktır, uzağımızdaki yakın.

Türkiye''nin Ruhu, bu topraklara kimliğini bahş eden, edecek olandır. Çünkü Türkiye''nin Ruhu, bizatihi bu toprakların iddiasıdır, dâvâsıdır.

Sol''un, Sosyalizm''in —uzun yıllar boyunca— varlık sebebi, gerçekte, bu toprakların bedenine sahip çıkmaktı; sadece iskeletine ihtimam göstermekti. Belki ona yeni bir ruh vereceklerini sanıyorlardı. Siyasî merkeze kolayca eklemlenebilmesi ve iktidar üzerinden bu toprakların iskeletine, ithal edilmiş bir ruh giydirmeye kalkışması da solun en büyük çıkmazı olarak kaldı. Mâzisi yoktu. İştirakçi Hilmi''yi de, Kerim Sadi''yi de tanımayan, tanımak istemeyen bir soldu bu. Yerli olan herşeye alerjisi vardı. Gençti, şımarıktı, şımartılmıştı. Mâzisi yoktu; aramıyordu da. Aramaya kalkışanlar olduysa da izin verildiği yerlerde ve izin kadarıyla aradıklarından kullandıkları aşılar tutmadı. Evin içinde kaybettiklerini, evin dışında arıyorlardı çünkü.

Siyaset şımarık kardeştir; güya ağabeydir; üstelik kasaya ve cephaneye yakınlığı nedeniyle hem mütehakkim, hem de acilcidir. Bu sebeple küçük kardeşlerini (düşünce''yi ve sanat''ı) yönetmeyi, onların yönünü tayin etmeyi kendi adına bir kazanç sayar. Her defasında kaybedense ev (ülke) olur. Oysa siyaset de en nihayet ''bütün''ün, yani beden ile ruh''un izdivacının ürünüdür; tıpkı düşünce ve sanat gibi.

Kardeşlerini tekmeleyen kafasız bir ağabeyin, gütmekten anladığı sadece yasaklar koymaktır; günceli öncelediği için, güncel düşündüğü için; günceli gündemi kıldığı için...

Düşünce ve sanat''a yabancılaşmış sözümona bir ağabeyin kıyafet balosunda alelacele üstüne yakıştırdığı libasın ne kıymeti var? Oysa ne düşünce, ne sanat günceli önemser; toplumsal olmaktan çok bireysel karakter taşır. Toplum katmanındaki görece güçsüzlüklerine karşın bireyin dünyasında belirleyici olan, bedeni asıl besleyen onlardır. Neredeyse üvey kardeş gibi görülmelerinin en temel nedeni de başka değil, bir tek bu vasıflarıdır.

Millî Sol, Yerli Sol, ne kadar millî, ne kadar yerliydi, su götürür. İslâmcılık da öyle. ''Millîlik'' ve ''yerlilik'' güya sağın sıfat-ı kâşifesiydi. Gerçekte hiç olmadı. Çünkü bu ülkenin yetiştirdiği/yetiştirebileceği düşünce ve sanat adamlarını horlayan yine ''sağ siyaset'' oldu. Kasada oturmanın verdiği şımarıklıkla hareket etti. Sol ise çoktan cephaneye yakınlaşmıştı. Biri yukarıdan, diğeri aşağıdan düşüncenin ve sanatın nefes almasını engelledi. Hasta kardeşlerini arasıra ziyaret etmelerini önemsememeli. "Geçmiş olsun" dilekleri, samimi değildir. Gözlerine bakın anlarsınız.

"Radikal İslâm", "Liberal İslâm", "Muhafazakâr İslâm" oluyor da niçin bu kılıklara bürünmüş bir simgenin ayrıca bir de Sol''u olmasın? (Tam da bu noktada, bir zamanların o yadırgatıcı "İslâm Sosyalizmi"ni ve bu tartışmalar bağlamında "Nurettin Topçu" ismini hatırlamalı. Mısır''da sonradan Hasan Hanefi''nin önderliğinde "el-Yesar''ul-İslâmî" (İslâmî Sol) kurulmuştu. Lâkin tutmadı. Çünkü bizimkiler gibi, Hasan Hanefî de Fransız eğitiminden geçmiş bir entelektüeldi. Niçin''i üzerinde düşünülmeli.)

Şimdi yeni bir siyasî hareket başlıyor. Bu hareketin öncülerinden Ertuğrul Günay''ın, "68 kuşağının sosyalizmine egemen olan millîlik ve yerlilik vasıfları mıydı?" sorusuna yıllar önce verdiği cevap şöyle:

— "68 ya da 69 yazıydı, tam hatırlamıyorum, Ordu''daydık ve benim gibi yazı geçirmek üzere memleketine gelmiş bir dolu üniversite öğrencisi vardı. "Ne yapalım, ne edelim?" diye düşünürken, kalktık Millî Eğitim Müdürlüğü''ne başvurduk ve bize bir okul verilmesini istedik. Orada bütünlemeye kalmış lise ve ortaokul öğrencilerine ders vereceğimizi söyledik. Para falan da almayacaktık. Bugün öyle birşey hayal bile edilemez ama Müdürlük bize tuttu Merkez Ortaokulu''nu açtı ve otuza yakın üniversite öğrencisi orada bütün bir yaz kurs verdik. Bizim bu çalışmamız Ordu''da müthiş beğenildi. Müdür ziyaretimize geldi, halk destek gösterdi. O yaz bir yandan tefecilere karşı fındık mitingleri düzenledik, bir yandan da işte bu anlattıklarımı yaptık. Herşey bizim lehimize idi: İdare anlayış gösteriyor ve halk her konuda yanımızda yer alıyordu." (s. 76)

Niçin böyle olduğunun sebebiyse şu:

— "Biz kendimize ''Solcuyuz'', ''Sosyalistiz'' diyor ama ''Millîci'' sıfatını da reddetmiyorduk. Öte yandan toplum da bunu bize yakıştırmamazlık etmiyordu. ''Millîci'' ve ''Sosyalist'' sıfatını birlikte kullanabiliyorduk ve bunu kimse yadırgamıyordu. Ama sonradan bu olumlu izlenim silindi. Gerek eylemler, gerekse savunulanlar ''millî'' şeyler olmaktan çıktı. Böyle olunca da desteksiz ve yalnız kalındı görebildiğim kadarıyla." (Alev Er, "Bir Uzun Yürüyüştü Altmışsekiz", İstanbul, Mayıs 1998; 1. bas. 1988)

Bakalım, bu yürüyüşün ömrü ve niteliği nasıl olacak?

Bu basit sorunun cevabını, yine Türkiye''nin Ruhu verecek!

17 yıl önce
Türkiye"nin Ruhu ve İslâmî Sol
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!