Bu sorunun cevabını verebilmek için, iki taraflı bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Yani,
Türkiye için AB, 1960'lı yıllarda yönünü çevirdiği, başta ekonomik kalkınma olmak üzere ekonomik ve sosyal gelişme için örnek alınan bir platformdu.
Yani, Türkiye rotasını AB'ye bakarak belirliyordu. Çünkü, AB ile ilgili öğrenilmiş bir kabulü vardı: Güya AB ekonomik refahı, tam manasıyla demokrasiyi ve özgürlüğü temsil ediyordu.
Ayrıca AB, Türkiye için üye olmak istediği ekonomik ve siyasi entegrasyondu, yani birliğin üyesi olmak önemsenen bir hedefti. Her ne kadar, AB yolu
Çünkü AB, 500 milyondan fazla nüfusu, 17 trilyon dolara varan milli gelir büyüklüğü ve temsil ettiğini iddia ettiği demokrasi ve siyasi değerler açısından dünyada tek ve başarılı bir ekonomik ve siyasi entegrasyondu.
Dolayısıyla, AB'nin çizdiği profile baktığımızda, Türkiye'nin AB hedefi rasyonel bir hedefti aslında. Üstelik, Türkiye bugün ihracatının yüzde 48'ni gerçekleştirdiği bu birliğe aday olmak için ciddi bir çaba da gösterdi.
. Bitmek bilmeyen bir önyargı ile karşılandı ve bu politika halen daha da devam ediyor.
Üstelik Türkiye'den çok sonra başvuran birçok ülke, AB'ye üye olurken Türkiye halen bekletiliyor. Diğer yandan,
İçinde bulunulan dönem ise, geçmişe nazaran farklı dinamikler taşıyor.
Türkiye hem bulunduğu gelir grubunda hızla yukarıya tırmanması, önümüzdeki birkaç yılda AB içindeki büyük ekonomilerin Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkelerle sıralamada yer değiştirmesi olasılığı, bu ülkelerin üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor.
AB için Türkiye'nin baskı oluşturmasında etkili olan diğer bir alan ise, enerji.
Türkiye'nin enerji ticaret merkezi olması ile Hollanda'nın Rotterdam şehrinin dünya enerji ve enerji ticaret merkezi rolü kaybedecek olması,
Diğer bir konu olan finans alanında ise, Türkiye'nin finans merkezi iddiasıyla ortaya çıkması da, gelişmiş ve başta da
, AB'yi oldukça rahatsız etmişe benziyor.
Rusya, Çin gibi gelişmekte olan ülkeler ve Körfez ülkeleri, ekonomik açıdan önemli ülkeler. Zaten dünya
Dolayısıyla Türkiye, AB dışındaki gelişmekte olan ülkelerle ekonomik ve siyasi ilişkilerini artırmalıdır.