Çünkü Brexit, 2008'deki küresel ekonomik krizle başlayan gelişmiş ülkelerin ekonomik istikrarına ve AB'nin geleceğine dair soru işaretlerinin gerçekleştiğini gösteriyor. Belki de
AB başlangıçta ekonomik entegresyon olarak doğdu, sonrasında ise ekonomik ve siyasi birlik olmaya doğru ilerlerken, üye kabulünde
Bunun en bariz örneği: Türkiye.
Bir ülke 1963 yılında aday olmak başvurduğu entegrasyon için 50 yıldan
fazla bekletilir mi? AB'nin Türkiye'ye karşı ikircikli tutumu,
Doğal olarak da AB'nin, Hristiyan olmayanların birliğe
alınmayacağı mesajı verildi.
AB'nin ulusal devlerden aldığı yetkilerle hantal ve
haline geldi, bu da birliğin işleyiş mekanizmasını bozdu.
Bir de AB'nin mülteciler konusundaki tavrı var.
AB üye ülkelerinin, ekonomilerini güçlendiren bu insanlara sanki büyük bir lütuf yapıyormuş gibi davranmaya başlamaları, üstelik bir de bu insanları dışarı atmakla tehdit etmeleri ve düşmanca davranışları, AB algısının negatife dönmesine yol açtı.
Mülteci krizinde hem insani hem de ekonomik anlamda yük paylaşmaktan kaçınan, hatta ne yapacağını şaşıran AB'nin öne sürdüğü ilkelerin, kocaman bir balon olduğu ortaya çıktı.
Diğer yandan, AB'de her gün artan ırkçı söylemler, mültecilere karşı insafsız ve izansız uygulamalar, İslamofobia gibi sorunlar, bir yanda da ekonomik durgunluk.
Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılmasının en önemli sebeplerinden birisi de
AB büyük bir ekonomik güç olarak görülüyordu,
AB ülkelerinden Yunanistan iflas noktasına geldi. AB yaptığı yardımla Yunanistan'ı kurtarma planı yaparken, Yunanistan krizinin AB algısına hem ekonomik hem de siyasi açıdan nasıl zarar vereceğini öngöremedi.
Küresel ekonomik krizde ağırlıklı olarak gelişmiş ülkelerin temsil edildiği mevcut uluslararası ekonomik kurumlara yöneltilen eleştiriler karşısında, sanki kendilerine çeki düzen verecekleri gibi davranan
AB'nin kendisi için belirlediği değerlerin zayıfladığı, kendi içine kapandığı, siyasi olarak daha muhafazakâr ve sağ partilerinin sesinin yükseldiği bir dönemde,
yüzyılda sahip olduğu ve dünyanın önemli ekonomi ve finans merkezi olma prestijinin kaybedilmesi, temsil ettiği mevcut ekonomik düzenin geleceğinin de artık ciddi bir şekilde sorgulanacağını işaret etmektedir.
Bu sorgulama 2008 küresel ekonomik krizle başlamıştı. Şimdi Brexit'le somutlaşan bu sorgulamanın tsunami etkisi yaparak diğer AB ülkelerine de yansıması bekleniyor.
geçti geçiyor derken, gelişmiş ülkelerin aleyhine ve
lehine olan sürece bir de Brexit eklendi.
Dolayısıyla, kısa vadede meydana gelecek kırılganlıklar belki
i olumsuz etkilese de orta ve uzun vadede yeni süreç
in lehine gelişecektir.
bu süreci kendi lehlerine çevirebilecekler mi ve mevcut kurum ve kuruluşlara alternatif yeni kurumlar sunabilecekler mi?