Tam da bu kapsamda,
ve
tarafından ortaklaşa düzenlenen ve benim de ekonomi perspektifinden başkanlık sistemi nasıl olacağına dair değerlendirmelerimle katıldığım
panelinde, sistem değişikliğinin siyasi arenada olduğu kadar ekonomide de nasıl bir değişim başlatacağı irdelendi.
Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde, siyasetten bağımsız bir ekonomiden bahsedemeyiz. Aslında bu durum, yalnızca gelişmekte olan ülkeler için geçerli değil. Gelişmiş ülkelerde de, ekonomi politikaları ve uygulamaları siyasi dinamiklerle doğrudan ilgili.
Türkiye ekonomisinin tarihsel sürecine baktığımızda güçlü halk desteğini alan hükümetler dönemi, aynı zamanda ekonomide başarılı performans gösterildiği dönem.
Diğer yandan, siyasi iktidarın uygulamalarından memnun olmayanların, halk tarafından seçilmiş yönetimi dizayn etme çabasının gerekçesi de, yürütme erkinin etkiye açık olmasından kaynaklanıyor.
Yani çift taraflı çalışan siyaset-ekonomi mekanizmasında hangi değişkeni değiştirmek istiyorlarsa, ona göre hareket ediliyordu. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi AK Parti döneminde de defalarca aynı sistem kurgulanmaya çalışıldı.
Yaklaşık yüzde 50'lik bir destekten bahsediyoruz. Üstelik 14 yıl gibi uzun bir dönem geçmesine rağmen.
Geçmişte defalarca örneğini gördüğümüz projelere durdurma kararı, hatta bitme aşamasında olan yatırımları engelleyen yaptırımlar,
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu: Siyasi iktidarın ekonomi politikaları tabi ki tartışılmaz, eleştirilmez değildir. Ancak aynı zamanda Türkiye'nin kısır tartışmalarla harcayacağı zamanı da yoktur.
Yatırım-istihdam-üretim zincirindeki ilk aşama olan yatırımlarda geleceğini göremeyen, anlık değişimlerle tüm planlarını gözden geçirmek zorunda kalacak olan yatırımcı, böyle bir ortamda ülke tercihini tabi ki değiştirecektir.
Başkanlık sistemi Türkiye ekonomisine ne getirir, nasıl bir etkisi olur tartışması yapılmadan, ekonomi politikalarının parlamenter sistemden kaynaklı nasıl kesintiye uğradığı, bu kesintilerin ülke ekonomisine maliyeti ne olduğu analiz edilmeden,
Türkiye ekonomisi, 2008 küresel ekonomik krizinden sonra 25 çeyrektir sürekli büyüyor. İçerde ve dışarda birçok olumsuz şartlara, ekonomideki yapısal problemlere, küresel ekonominin negatif konjonktüre, Suriye, Irak gibi bölgedeki
Türkiye için ekonomik büyümedeki performans ne kadar olumluysa, bu performansın ülkeye yetmediği de ortada.
Bu yüzden başkanlık tartışmalarında göz ardı edilen ekonomi penceresinin, bu tartışmalarda yerini alması gerekiyor. Ancak bu şekilde, ekonomide ihtiyaç duyulan yeni hikâye yazılabilir.