|
Avrupa Barışı’nın çöküşü ve Müslümanlar

Avrupa Parlamentosu, müzakereleri dondurma tavsiyesinde bulunarak Türkiye'nin aleyhine bir karar aldı. Zaten son birkaç yıldır Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ipler epeyce gerilmişti. Çünkü AB, Türkiye'nin terör dalgalarıyla kuşatıldığı bir dönemde PKK'nın Avrupa'daki faaliyetlerine destek veriyor. Mülteciler konusunda verdikleri sözü yerine getirmiyor. 15 Temmuz darbe girişiminde Türkiye'nin demokrasi direnişine hiçbir destek vermiyor. Üstelik buna karşı sürekli Türkiye'nin kulağını çekmeye çalışıyor. Akıl verip duruyor. Aslında Avrupa'da da önemli farklılaşmalar yaşanıyor. Milliyetçilik yeniden yükseliyor, yabancı düşmanlığı nüksediyor ve İslamofobya yayılıyor. Avrupa Birliği projesinin ruhuna ters gelişmeler yaşanıyor. Belki üzerinde yoğunlaşmamız gereken de bu.



Avrupa Birliği'nin ruhunu oluşturan Avrupa Barışı, aslında çok eskilere giden bir tahayyül. Erasmus'un çabalarına kadar götürülebilir. Kant, Ebedi Barış teziyle buna önemli katkılar sağlamaya çalışır. Saint Simon sosyolojik perspektifle Avrupa Toplumu'nun Yeniden Düzenlenmesi'nden bahseder. Modern Avrupa, bir ortak barış projesi arayışıdır aynı zamanda. Elbette bu projede emperyal unsurlar da var. Ancak II. Dünya Savaşı'ndan sonra bir kıtasal barış perspektifi olarak öne çıkar. Savaşın, yıkıntıların, katliamların ve sert ideolojilerin küllerinden, dumanlarından ve ateşlerinden doğar. Bundan dolayı hümaniter, liberal, barışçıl ve demokrat birçok entelektüel buna hayranlıkla koşar. Soğuk savaşla birlikte bu proje buzdolabına konur. Stefan Zwieag, buna şahit olduğunda hayal kırıklığına uğrar. Hayal kırıklığı, arkasından intiharı getirir. Aslında çöken barış ruhuna karşı duyarlılığın tepkisidir bu. Ya da barış tahayyülünün yokluğuna karşı yok olma asaleti.



Soğuk savaşın sonuyla beraber dünyada küresel bir barış havası yükseldi. Avrupa Birliği'nin adını 1992 yılında alması da tesadüfi değildir. Artık Avrupa'nın kendi içinde asırlardan beri aradığı beraberlik ve barış içinde yaşama siyaseti gerçekleşme aşamasına gelmiştir. Alain Tourain'dan Habermas'a kadar bütün Avrupalı filozoflar buna yaklaşmaktadırlar. Bir arada nasıl yaşayabiliriz, Avrupa Anayasası nasıl mümkün, çok kültürlülük nasıl harekete geçebilir gibi sorular peşindedirler. Bu adlarla makaleler ve kitaplar kaleme alırlar. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, adil ekonomik paylaşım ve ortak güvenlik şemsiyesi AB'nin ana parametreleridir. Türkiye, içerden Kemalizm'den gelen ve farklılıklara nefes aldırmayan bir rejim karşısında soluk almak için buraya koşar. Liberaller refah ve özgürlük için buraya bakarlar. Kürtler özgür kimlikleri için ''Brüksel'' der. Muhafazakârlar, hep Haçlı kulübü dedikleri bu dünyaya karşı 28 Şubat darbesiyle beraber transformasyona uğrarlar. Başörtülüler üniversite kapılarında coplandıkça Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne koşarlar. Milli Görüş'ün son partisi RP iktidardan tasfiye edilip kapatılınca AB'ye başvurur. Yıllarca haçlı kulübü diyen Erbakan bile adaleti artık AB'de aramaktadır.



Avrupa'da 4 milyondan fazla Türk yaşamaktadır. Milli Görüş en büyük çalışmalarından birisini orada yürütmektedir. 28 Şubat'ta Kemalizm'in hışmına uğrayan Milli Görüşçüler, İslamcılar ve muhafazakarlar Avrupa kentlerine giderler. Başörtülüler üniversitelerden atılınca Avrupa'da okumak için didinip dururlar. Hiç kimsenin aklına Arabistan'a ya da İran'a gitmek gelmemektedir!



Sosyolog Nilüfer Göle, dört yıllık bir araştırma gerçekleştirdi Avrupa'nın farklı ülkelerinde yaptığı gözlemlere dayanarak. Dokuz farklı Avrupa kentinde yaptığı araştırmalarla Müslümanların gündelik hayatını anlamaya çalıştı. Türk, Arap, Fars, Kürt, Alman ve Fransız Müslümanlarla yaptığı derin mülakatlarla sosyolojik bir çalışma ortaya koydu. Müslümanların Avrupa'daki gündelik hayatlarında minare, helal-haram, cami, başörtüsü gibi konuları analiz etti. Araştırma sonucunda Avrupa kamusal hayatında Müslümanlığın önemli bir tartışma olarak ortaya çıktığı ve artık toplumun kamusal hayatında Müslümanlıkla karşılaştığını söylüyor. Yani İslam artık Avrupa'nın gündelik hayatında.



Bütün bunları şunun için anlatıyorum. AB ya da Avrupa bugün barış projesinden vazgeçebilir. Milliyetçiliğe yönelerek yabancı düşmanlığına yönelebilir. İslamofobya ile öne çıkabilir. Kısaca Avrupa'nın Barış Projesi derin bir bunalımda olabilir. Bunun işaretleri de var. Ancak buna sevinilmez. Çünkü bu daha kötü bir Avrupa demek. Avrupa'da yaşayan Türklere daha kötü bir gelecek demek. Avrupa nüfusunda önemli bir yüzdeyi kaplayan Müslümanlara daha kötü bir hayat demek. Avrupa'nın Barış Projesi'nin çökmesi, Avrupalılar aleyhine olduğu gibi herkesin aleyhine olan bir gelişmedir.


#Avrupa Parlamentosu
#İslamofobya
#Erasmus
7 yıl önce
Avrupa Barışı’nın çöküşü ve Müslümanlar
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî