Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Körfez coğrafyasına yaptığı son ziyaretler çok önemli gelişmelere işaret ediyor. Herkesin Türkiye'de Erdoğan'ı konuştuğu ve tartıştığı bir dönemden geçiyoruz. Referandum en çok onun Türkiye'yi geleceğe taşıma kaderini etkileyecek. Buna rağmen Erdoğan, İslam dünyasına seyahatlere çıktı ve sadece referandum gündemine bağlı kalmadı. İlgisini ve mesaisini bölge için ve özellikle İslam dünyası için de harcıyor. Bu da Erdoğan'ın İslam dünyasını ve bölgeyi önemseyen bir lider olduğunu gösteriyor.
Hakikaten İslam dünyası büyük krizler, çatışmalar ve işgal hareketleriyle karşı karşıya. Parçalanmış, işgale daha fazla maruz kalmış, terör ve vekalet savaşlarıyla sarsılmış, isyan ve diktatörlükle bunalmış durumda. Bu sarsıntılar, acılar ve çatışmalardan çıkmanın yollarını aramak öncelikle siyasetçilerin işi. Büyük düşünen, liderliğiyle sorunların çözümüne odaklanan ve cesur adımlar atabilen siyasetçiler gerekli. Artık sadece ABD ve Rusya gibi dünya güçleriyle kurulacak denge politikaları tek başına yetmiyor. Bundan dolayı İslam dünyası kendi çözümünü ve barışını kendisi bulmak zorunda. Erdoğan bunu temsil eden bir seyahat yaptı. Bu seyahatlerde yaptığı konuşmalarda bunu görüyoruz. Üzerine basa basa durduğu konular bahsettiğimiz konularla ilgili. Erdoğan kendi meselemizi biz çözelim diye sesleniyor. Bunun için batının bencil davrandığı ve ikiyüzlü hareket ettiğini söyleyerek sadece oradan medet ummanın doğru olmayacağını söylüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir bakıma İslam dünyasının bu çatışmalar, mülteciler ve isyancılarla sarsılan durumdan çıkışı için belli bir yol haritasının öncül önermelerini ortaya koyuyor. Öncelikle birlik olalım diyor. Devletlerin, siyasetçilerin ve ülkelerin beraber hareket etmesini istiyor. Körfez ülkelerini temel alıyor bu birliğin temelinde. Arabistan, Katar, Bahreyn ve Türkiye'nin başını çekebileceği bir birlik vurgusu var. Ancak bütün İslam beldelerine açık bir birlik çağrısıdır bu. İkinci olarak herkes taşın altına elini koysun diyor. Arap Baharı ile beraber Erdoğan kadar elini taşın altına koyan başka bir lider olmadı İslam dünyasında. Dünya beşten büyüktür diyerek BM'de neden İslam dünyasının temsil edilmediğini bütün dünyaya haykırarak ortaya koydu. Sisi'nin rolünü benimsemedi ve üstelik bu role karşı tavır aldı. Bunun için Gezi, PKK'nın çukur siyaseti ve FETÖ ile cezalandırılmak istendi. Askerleri Cerablus ve El-Bab'a sokarak terörle fiili savaş başlattı. İslam dünyasının demokratikleşmesi, huzur ve barışa kavuşması, dünya düzenlerine bağımlılıklarını azaltması için gövdesini taşın altına koydu.
Erdoğan, yeniden var oluş için teröre karşı ortak duruşa çağırıyor herkesi. İslam'ın terör ile beraber olamayacağı, radikal unsurlardan uzak durup Orta Yolu benimsemek gerektiğini söylüyor. Mezhepçi, radikal ve çatışmacı din anlayışlarını reddederek mezhepler üstü ve bütünleştirici bir İslam anlayışını savunuyor. Mevcut çatışmaları, teröristleri ve kaosu destekleyen ideolojiler mezhepçi, hizipçi ve radikal unsurlar taşımakta. Teolojik kaynaklarını kurutmak da önemli bir mücadeledir. Herkesi kapsayan ve aşırılıklardan uzak Orta Yol İslam anlayışı bu açıdan önemli. Tek çözüm de bu. Üçüncü yol bu. İsyanlara ve diktatörlüklere alternatif üçüncü yol.
İsrail, bölgenin en önemli sorunlarından biri. Her gün yeni uygulamalarla Müslümanlara zulümler yapıyor ve radikalleşmeye neden oluyor. Aşırı hareketler, İsrail'in bu pratiklerinden besleniyor. İsrail bunun son örneğini ezanı yasaklama girişimiyle ortaya koymaya çalışıyor. Erdoğan, bu tutumu eleştirdi ve buna karşı İslam dünyasını duyarlı olmaya çağırdı. Müslümanların İsrail sorununu ezan meselesi üzerinden gündeme getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemleriyle ve ilişkileriyle bu defa farklı bir sefer yaptı. Bu sefer barış seferidir. İslam dünyasının yaşadığı karanlık günlerden onu kurtarma, güvenliğini tesis etme, yangını söndürme ve beraber olma yollarını bulma seferidir. Üçüncü yolu, Orta Yol'u inşa etme seferidir. Diktatörler ve isyanlar dışında, milliyetçilikler ve mezhepçilikler dışında alternatif olan üçüncü yol. Orta Yol, budur.
