|
Kendimizle ve dünya ile kavgamızı sorgulamalıyız

Her tarafta terör var. İslam dünyası terör ve çatışmanın göbeğinde yaşıyor. Bombaların patlamadığı, insanların ölmediği, toplumların on binlerce kitleler halinde savrulmadığı gün yok. Bütün İslam coğrafyası terör, göç, çatışma, mezhepçilik ve kanla dolup taşıyor. Coğrafyalarımız diktatörler ve isyancıların savaş alanına dönüşmüş durumda. Her gün bu savaş alanı daha çok genişliyor. Çin , Rusya ve Orta Asya da bile Müslümanlık isyanlar içinde! Tarihte belki hiç bu kadar kendisiyle ve dünya ile savaş halinde olan bir islam dünyası yok. Hakikaten islam dünyası neden kendisiyle ve dünya ile bu kadar savaş halinde? Belki de soruyu şöyle de sormak gerekir: Neden dünya İslam dünyası ile bu kadar savaş halinde? İslam milletleri, cemaatleri, mezhepleri ve hareketleri neden bu kadar çok fazla ihtilaf, çatışma ve savaş haline geldiler? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Bu soruları her biçimde de sormalıyız. Cesaretli olmanın dışında bir seçeneğimiz yok. Çünkü her soru bir cesareti gerektirir. Kendimizi de dünyayı da sorgulamalıyız. Savaşmak, reddetmek, küfürle damgalamak, istiklal mücadelelerine çağrıda bulunmak bir yere kadar çözüm. Ancak bunların ötesinde aydınların birinci görevi soru sormaktır. Rabbimiz de varlığı var ederken soru ile başlamamış mıydı? Ben sizin rabbiniz değil miyim? Biz de büyük bir yıkılış, savaş, kaos ve çatışma içinden çıkarak yeniden varlığa yöneleceksek hayati soruyu/soruları sormalıyız artık.



Onlarca terör ve isyan grubu, onlarca terör ve isyan bölgeleri içinde yaşarken artık bu soruları soralım ve üzerinde düşünelim. Neden bu kadar birbirimizle kavgalıyız, neden bu kadar dünya ile kavgalıyız? Neden dünya bizimle bu kadar kavgalı? Bu soruların cevaplarını bulmadıkça yaşadığımız savaşların ve kaosların içinde yeniden var olmanın imkanı yok. Dünyanın bütün bölgelerinde islam ve terör etrafında stratejiler geliştiriliyor, ittifaklar yapılıyor ve kararlar alınıyor. Bizler neler yapıyoruz? Devletlerimiz ve hareketlerimiz ne yapıyorlar? İsyan ve diktatörlük dualitesinden bir varlık çıkmasını beklemek beyhude bir çaba. Bunu artık aşmalıyız. Hükümdarlıklar Çağı çoktan sona erdi. Toplumlar ve hareketler kendilerini yönetecekler. Üzerlerinde söz sahibi olacaklar. Buna ister demokrasi deyin isterse meşrutiyet yönetimi. Artık yüzyıllık tarihi bulunan ve çoğu ulus devlet tarihinden daha uzun tarihe sahip olan hareketlerin siyasal katılımı zorunlu. Artık yükselen dinamizmlerin reddine, terörize edilmesine ve isyana kanalize edilerek kazınmasına imkan yok. Onları kanunlar içine çekerek, temsil imkanlarıyla donatarak ve sosyolojilerine açık kapı bırakarak yeni siyasal temsil sistemlerinin kurulması zorunlu. Ne mezhepçilik ne de milliyetçilik ideolojileriyle bu sorunlar çözülebilir. Katılım ve paylaşım taleplerinde bulunan kitleleri ve aktörleri isyana mahkum etmek sadece savaş, kan ve göz yaşı getiriyor. İslam coğrafyası statükolarıyla buna yol açıyorlar. Muhalefet ve talepleri isyana mahkum ediyorlar. İsyancılar sadece kan ve ölüm saçıyor. Siyasal talebin tamamıyla intiharlara ve barbarlara dönüştüğü durumdur bu. Yeniden kabile savaşlarını yaşıyoruz. Kent savaşları yaşıyoruz. Devletlerimizin kapasiteleri bunlarla başa çıkamıyor.



Dünyaya savaşları yayıyoruz. Bombalar sadece İslam dünyasında patlamıyor. Çünkü dünyanın bizimle sürdürdüğü ilişkinin hegemonik ağırlığı altında toplumlar isyan tepkilerini geliştiriyorlar. İsyanları besliyorlar. Dünya egemen sisteminin post-Osmanlı ile beraber coğrafyamıza öngördüğü düzen yürümüyor. İsrail'in varlığı ve siyaset tarzı, enerji kaynaklarımızın talanı, işbirlikçi rejim ve elitler hükümdarlıklar çağını ön görüyorlar bizlere. Batı ve Doğu egemen dünya düzenleri, dünyada bizim temsilimize imkan vermiyorlar. En belirgin gösterge BM'de olmamamızdır. İki milyara yaklaşan nüfusuyla islam dünyasını temsil eden bir otorite yok BM. Yani dünya sisteminde biz yokuz. Dünya sisteminde biz olmadığımız için dünya sisteminin ön gördüğü biçimde yaşamak zorunda kalıyoruz. Bizi yönetiyorlar dünya bağlamında. Yükselen isyan hareketlerini yönlendirerek topraklarımızda birbirimizle kavga ederek ölmemize kapı açıyorlar. Bu nedenle “İslam kendi içinde savaşacak” sözlerini çekinmeden sarf ediyorlar. Diktatörler de isyancılar da onların kuklalarına dönüşüyor. Birbirimizle kavgamız, sorunlarımızı çözmek için bile değil. Bizlere biçilen rolleri yerine getirmek için savaşıyoruz. Burada bir doğuş, bir var oluş ve bir gün doğmaz. Yaratıcı kaos yok burada. Bu kaosun rahminde çığlık ve kan var sadece.



Hem kendimizle kavga etmenin hem de dünyanın bizimle kavga etmesinin nedenleri üzerine cesur sorular sorduğumuzda ve bunlara cevaplar aradığımızda kendimize yeni yollar bulacağız. Yeni fikirler doğacak ve yeni hareketlerle beraber coğrafyamıza yeni baharlar gelecek.


#İslam dünyası
#İsyan
#Diktatörlük
#Orta Asya
7 yıl önce
Kendimizle ve dünya ile kavgamızı sorgulamalıyız
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Sosyal Çürüme Yazıları 7: Dedelerden himmet umma cumhuriyeti
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke
Arapça tabelalar ve yeni CHP