Üstat Karakoç"un Çıkış Yolu adlı kitabı bir manifestodur. Yirmi yıl önce verilen konferansların bugün ve geleceğe ışık tutan manifestosu. Bölgemizde yaşanan kaostan nasıl kurtulacağımızı gösteren bir manifesto. Üstat; Ürdün, Suriye ve hatta Türkiye"nin parça parça yok olmaya doğru sürükleneceğini ve bu tek parçalardan hiç kimsenin kendi başına kurtulamayacağını haber veriyor. Özellikle Suriye"ye daha fazla atıfta bulunuyor. "Kurtuluş yolu, tek tek küçük devletler kalarak bulunamaz. Yani Ürdün kendini kurtaramaz. Ufacık bir Ürdün. Suriye de kurtaramaz. Eninde sonunda tarumar edip esaret zincirini boynuna takacaktır. Türkiye de öyle" (Çıkış Yolu II, 2002:130-131).
Bu parçaların varlığı ve yokluğu ortak bir kader. Bu nedenle ya birlikte var olacaklar ya da birlikte yokluğa karışacaklar. Yaşadığımız son yüzyıl tamamıyla bunun hikayesi. Parçalanan, çatışan ve yokluğa doğru koşan bir coğrafya. Önce zihnimizde parçaladılar milletimizi. Irklar, aileler, soylar ve mezhepler peşinde parça parça düşünmeye ve inanmaya başladık. Sonra da bunlar realiteye dönüştü. Şimdi bu parçalar daha fazla parçalara doğru yol alıyor. Peki çıkış yolu nedir? Üstat Karakoç, sadece kaos ve kötülüğü mü haber veriyor? Hayır, çözümü de koyuyor önümüze. Kurtuluşun yol haritasını ortaya koyarak, geleceğe varlığımızı taşımanın yolunu gösteriyor. Daha ne Irak işgali, ne de Suriye çatışmaları varken bunu yapıyor.
Nedir yol haritası?
Birleşerek büyük devlet olmak! Yani Ürdün, Irak ve Suriye gibi bölge ülkeleri, Türkiye ile birleşerek Ortadoğu İslam aleminin büyük siyasi varlıkları haline gelmek... Birleşerek büyük devlet olduğumuzda bu çatışmalardan, mezhepçilikten ve kavmiyetçilikten kurtulacağız.
Bütün Müslüman toplumları içine alacak kadar büyük siyasi varlık soy, ırk ve mezhep gibi küçük temeller üzerine kurulamayacak. Millet gibi bütün bunların dışında ve üstünde daha kapsayıcı idealler içinde taşıyan bir siyasal muhayyile üzerinde yükselecek. Bütün büyük siyasi yapılar büyük söylemler ve büyük gerçeklikler üzerine kurulur. Millet varlığının büyük varlık olarak tezahür edebilmesi için yine büyük bir varlık üzerine kurulmalı. Üstat"a göre bu varlık medeniyettir. Asırlar içinde oluşup gelen değerlerin, inançların, ilişkilerin ve tecrübelerin meydana getirdiği harmonidir. Bu varlık üzerine kurulacak devlet de büyük devlet olur. Bölgeyi bir bütün olarak temsil eden üst siyasetin tecellisi böyle oluşacak. Böylece Irak, Suriye ve Türkiye bütünleşecek. Asırlar içinden sürüp gelen büyük geleneğin varlığıyla yeniden buluşacak. Parçalanma ve çatışma kaoslarını aşma yeteneği ortaya çıkacak.
Bunu başarmak zorundayız. Akıllarımızı, fikirlerimizi ve servetlerimizi bunun için seferber etmeliyiz. Kürtlerin, Türklerin ve Arapların kurtuluşu buradan geçer. Kürtlerin ve Filistinlerin tarih sahnesinde var olmasının yolu budur. Suriye ve Irak"ın bundan böyle var olması buna bağlıdır. Sünniler ve Şiiler başta olmak üzere bütün Müslüman inanç bakiyelerinin selameti buna dayanır. Ortadoğu esaret ve sefaletten ancak böyle çıkabilir. Her bir İslam milletinin, her bir İslam beldesinin ve hatta her bir Müslüman köyün güven içinde yaşayabilmesi, huzur içinde varlığını sürdürebilmesi ancak böyle mümkün. Bundan böyle hiçbir toplumun, hiçbir beldenin, hiçbir ülkenin huzuru yok. Hatta bir köyün bile olmayacak. Bu nedenle tarih ve gerçeklik bizi birleşmeye çağırıyor. Beraberliği ve ortaklığı vaat ediyor. Aksi halde bu çatışmalar bölgeyi yiyip bitirecek. İdeolojiler, diktatörlükler, kavmiyetçilikler ve mezhepçilik fitneleri gün geçtikçe derinleşecek. Yüz yıllı aşan mahkûmiyetlerimiz daha da artacak. Bütün Müslüman toplumlar ve onların komşuları sefalet, zulmet ve zillet içinde tarihin çöplüğüne atılacaklar.
Güneş her sabah yeniden doğar ve bahar her yıl yeniden gelir; Anadolu ve Mezopotamya da İslam varlığı içinde bir gün, ayrışan parçalarıyla yeniden birleşecek. Doğanın akışı gibi, tarihin de bir akışı var. Bunu bozan kaoslar, yeniden akışına kavuşan tarihle son bulacak!
