|
Mezheplerden yararlanma imkânı

Önceki iki yazımızın özeti şuydu:

Mezhepler anlama ve yorumlama çabasının ürünüdürler.

Kimse mezhep kuruyorum dememiş, büyük imamların görüşleri sonradan sistemleştirilip mezhep haline gelmiştir.

Fıkıh mezheplerindeki farklılıklar somuttur, derin değildir. En azından dört mezhebi esas aldığımızda bu farklılıklar, öyle de olur böylede olur, denecek cinstendir ve genellikle ikinci bir sünnetin yaşatılmasından ibarettir. Bu açıdan mezhepler nimettir çünkü sünnetteki bütün farklılıklar bu yolla korunmuştur. Onun için fıkıh mezheplerini bire indirmek, sünnetin farklı uygulamalarını atmak demektir ve saçmadır.

Akide konusu biraz daha soyut olduğu için akide mezhepleri arasındaki ihtilaflar daha derindir ve bazen affedilemeyecek boyutlardadır. Bunlarda esas olan Allah Rasulü"nün öğrettiği ve sahabenin yaşadığı akidedir.

Tasavvuf mezhepleri ise daha da soyut konuları içerir ve bu sebeple tasavvuftaki sapmalar akide ve fıkıh alanındaki sapmalardan çok daha fazladır.

Fıkıh mezhepleri açısından Müslümanları birer paket program gibi her hangi bir mezhebi uygulamaya zorlayan şer"i bir delil yoktur. Ancak Allah (cc) buyurur ki: "Bilmiyorsanız zikir ehline (ilmiyle amel eden âlimlere) sorun" (16/43). O halde herkes için asıl olan, hükümleri Kur"an ve Sünnet"teki delilleriyle bilmektir. Ama bu çok zordur ve herkesin yapabileceği bir iş değildir. O halde bilemeyenler böyle âlimlere sormak zorundadırlar. İşte bir mezhebe göre yaşamak bu emri bir şekilde yerine getirmek demektir.

Ama mezhepler birer din değildir. Yeri geldiğinde işin erbabı olan insanlar farklı mezheplerden görüş alabilirler. Her isteyenin istediği mezhepten görüş almasının ise sakıncası şudur:

Allah (cc) delilsiz hareket etmememizi söyler: "Ölen de bir delille ölsün yaşayan da bir delille yaşasın" (8/42) der. Her aklına geldiğinde herhangi bir mezhepten görüş alan kişi, bir delille hareket etmemekte, canının istediği gibi davranmaktadır. Oysa yine Allah müşriklerin temel özelliklerinden söz ederken; "Onlar sadece nefislerinin/canlarının istediğine ve zanna uyarlar" (53/23). "Zan ise, hakikat adına hiçbir fayda vermez" (53/28), buyurur ve bu tavrı kınar. O halde farklı mezheplerden görüş almanın da bir edebi olmalıdır.

Bunu şu şekilde formüle etmemiz mümkündür:

1.Bir insan müçtehit ise her hangi bir mezhepten bir görüş seçebileceği gibi, yeni bir görüş de ortaya koyabilir. Bunun günümüzde de örnekleri vardır.

2.Müçtehitlik derecesine ulaşmasa bile iyi derecede âlim olan ve delilleri orijinal haliyle bilebilen bir insan da, ikna olduktan sonra, sadece kendisini bağlamak üzere verilmiş içtihatlardan birini tercih edip yaşayabilir.

3.Yaşanan ve dönüşü olmayan bir konuda kendi mezhebine göre caiz olmayan bir husus, diğer mezhebe göre caiz ise, meşruiyetinin devamına hükmedilebilir. Mesela bir defa emmekle Hanefi mezhebine göre sütkardeşi olan bir kadın ve erkek bilmeden evlenmiş olsalar, çoluk çocuğa karıştıktan sonra sütkardeşi olduklarını öğrenseler, Şafii mezhebine göre en az beş kez emmedikleri için sütkardeşi olmadıkları hesaba katılarak evliliklerinin devamına hükmedilir.

4.Kendi mezhebine göre zorlaşan bir konuyu, diğer mezhebin görüşüne göre uygulayabilir. Şafiilere göre tavafta abdest farzdır ve kadın erkek ten teması abdesti bozar. Bu durumda tavaf yapabilmek hemen hemen imkânsızdır. Bu sebeple Şafiiler tavafta Hanefi görüşünü uygularlar.

5.Avamdan bir insanın mezhebi olmayacağına göre, işi bilen bir âlime sorduğunda âlim onun durumuna en uygun içtihadı, başka mezhepten de olsa, ona fetva olarak söyleyebilir.

Sürçü lisan ettik ise düzeltile.

11 yıl önce
Mezheplerden yararlanma imkânı
Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na Gazze başvurusu
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!