|
“Biz hep olaysız bir şekilde dağıldık”
Uğur böceği görmeyeli kaç zaman oldu, hatırlamıyorum.

Baş parmağıma doğru yürürken birden bire havalanan, kainatın en güzel kara/kırmızı formasını sırtında taşıyan, mini minnacık bir uğur böceğini görmeyeli kaç zaman oldu?


Hangi ara nerelerdeydim de bu hale geldim, onu da bilmiyorum.



Hiçbir vapuru, hiçbir otobüsü kaçırmayan, her şeye vaktinde yetişen bir manyağa dönüşeli kaç zaman oldu, hiç hatırlamıyorum.



Bahardan umutluydum, düzelir bazı şeyler diyordum, belki yaz başına kadar sarkar ama nihayetinde düzelir, hem ne var düzelmeyecek, bunca tecrübeden sonra, hafif meşrep bir akşamın kulağına sessizce anlatırsın her şeyi, düzelir, neden düzelmesin, diyordum, olmadı.



Öyle büyük bir yığılmaya dönüşmüşüm ki, yükümü kim taşıyor, onu bile bilmiyorum.



Hangi yöne ağırlaşıyor gövdem, onu bilmiyorum, en son okuduğum şiirin sarkacına neyimi astım, onu bilmiyorum, hiçbir şeyi bilmiyorum.



Bağırıp çağırıyorum ama durumum pek iyi değil.



Çeşit çeşit kalabalıkların yamacına ilişip kulak veriyorum, aramızdaki mesafe epey açılmış, epey geri kalmışım, epey epey…



Koştursam da yetişemem zaten; hem bunca yolu kim yürüyecek, diyelim yürüdüm, yapıştım enselerine, ne diyeceğim, beni bırakıp nereye gittiniz mi diyeceğim, ne diyeceğim yani!...



Geçen baktım, adamın biri Kadıköy İskelesi'nde, üç dört kişiye bildiri okuyor, OHAL mohal taktığı yok, gözaltı süresinin uzunluğundan bahsediyor, bu uygulama insan haklarına aykırıdır, diyor.



Uğur böceği gibi giyinmiş, sarı, kırmızı, kara işaretler var sağında solunda, bilirsiniz işte, orak çekiç falan, sanırım onlara güveniyor.



Üç beş kişiler, bildiriyi okuyana kilitlenmişler, gözlerini kırpmadan, bütün seslere kulaklarını tıkamışlar, adamı dinliyorlar.



Öylece durup izledim biraz.



Allah'ım, beni bir gülme tuttu, yok durduramıyorum kendimi, ağzımı kapatıyorum elimle, ne mümkün, kahkaha avuca saklanır mı, kopmaksa koptum, akıyorum, ağız dolusu diş meydanda, ama harbiden gülüyorum.



Birisi döndü, bana doğru baktı, bir şey demedi, tekrar önüne döndü.



Edepsizliğim haddi hukuku aşınca öteki döndü, “Niye gülüyorsunuz beyefendi, bir şey mi var?” dedi.



Az biraz toparlandım, “Yok...” dedim, ama bir yandan da gülüyorum.



“Eee, o zaman niye gülüyorsunuz?” dedi, tekrar.



Derin bir nefes aldım, “Sizi” dedim, “Sizi, bir anda Ashab-ı Kehf'e benzettim de, öyle bir gülme geldi işte, kusura bakmayın, özür dilerim, çok özür dilerim…”



“Neye benzettin?” dedi.



“Ashab-ı Keyf, hani şu mağarada uyuyup bütün zamanı kaçıran, sonra bambaşka bir zamandan kalma insanlar olarak yeni dünyaya uyanan Ashab-ı Kehf var ya, işte onlara benzettim sizi; yani herkes bir yere gidiyor, siz, sanki bin kat yerin altından buraya, bu iskeleye çıkmışsınız, bambaşka bir zamanın renkleriyle, bambaşka bir zamanın kılık kıyafetleriyle, bambaşka bir zamanın diliyle kendi kendinize vaaz ediyorsunuz” dedim.



Hem Ashab-ı Kehf'i bilmiyorsanız, şu Yenikapı'daki festival var ya, Etnospor mevzusu, Ashab-ı Kehf, orada sembolik olarak dolaşıyor, gidip görün, onların hikayesi bütün semavi kitaplarda geçer, ibretlik bir vakadır, diye de ekledim.



İçlerindeki kız söze girdi, “Ashab-ı Kehf'i bilmiyoruz da, burada bir Kıtmir'in olduğu kesin” dedi.



“Terbiyesiz” dedim içimden, terbiyesize bak ya, ben bunları Ashab-ı Kehf'e benzetiyorum, bunlar beni köpekleri Kıtmir'e, kurban olun Kıtmir'in tırnağına, diye söylendim.



İçimden…



Öyle bir cesaret geldi, yaklaştım, birkaç metre mesafede dikildim yanlarına, ben de dinlemeye başladım; o, ilk önce niye gülüyorsun diyen, tekrar başını çevirdi bana doğru, neyin peşindesin, manasına gelecek bir işmar çaktı.



Omuzlarımı silktim, “Hiççç” dedim ben de, dinleyeceğim, ne anlatıyor bu arkadaş.



Delikanlı bana doğru bir iki adım attı, “Polis misin?” dedi.



Yapma dostum, bunu bana yapma, üniversiteden beri her girdiğim kantinde, her salonda, her muhabbette, bu “Polis misin sen?” sorusuna muhatap oldum zaten, hayır polis falan değilim, buralarda oturan komünist arkadaşlarım var, içlerinde şair olanlar bile var, polis falan değilim, sadece sizi benzettim, hepsi bu, dedim.



Gülümsedi, “Tamam” dedi, ben de gözlerimi sevgiyle kıstım, bir anda anlaştık.



O arada bildiri de bitti zaten, kısa bir iki slogan attılar, ceza gerektirmeyecek kadar küfreden maç seyircisi misali.



Sonra olaysız bir şekilde dağıldık.



Ayrıldım oradan, onlar dağıldılar mı, hala bir aradalar mı, onu bilmiyorum, en azından ben olaysız bir şekilde Üsküdar'a kadar dağıldım.



Yolda Cezmi Ersöz geldi aklıma.



Rastgele bir otobüse binmiş, birbirini hiç tanımayan insanların, birden bire aralarında gelişen o samimi, o sıcak ilişkilerle herkesin insanlığını keşfettiği o mükemmel öykü, o geldi aklıma.



Bir de Mustafa geldi aklıma.



İnce Belli Tek Şekerli aforizmalarının yazarı, Marmara Edebiyat mezunu, Olaf Thon hayranı bizim Mustafa…



İmam Hatip'ten, edebiyata gelip ilk kız ayarlama denemesinde, “Damam anasini sadayım, ben de gomünistim ula” diyen, Trabzonlu Mustafa…



Okul bitince Mustafa da olaysız bir şekilde dağıldı, ben de olaysız bir şekilde dağıldım, biz hep olaysız bir şekilde dağıldık.



Biz hep olaysız bir şekilde dağıldığımız için başkalarının itirazı üzerinden edebiyat yaptık.



Tekrar başa döndüm, Kadıköy İskelesi'ne…



Adama bak, dedim yahu, kaybolmamış, almış üç beş arkadaşını, zamanına sahip çıkıyor, sayıyor, günleri sayıyor, ayları sayıyor, yılları sayıyor, gözün altını, üstünü, kaşını kirpiğini, nesi varsa sayıyor, helal olsun, dedim.



Zamanı kaybetmemiş, neyin ne kadar olması gerektiğini, tuz kararında hesaplıyor, hatırlatıyor, milim şaşma yok, helal olsun, dedim.



Kendime acıdım, dolmuştan indim, efkarlanmanın itiraz alameti olmadığını hatırladım, hala kendime acıyabildiğim için kendimle gurur duydum.



Bundan böyle olaysız dağılanların korkak öykücüsü olmaya karar verdim.


#Uğur böceği
#İmam Hatip
7 years ago
“Biz hep olaysız bir şekilde dağıldık”
Seçimler sonrasında mahalli idareler personeli diken üstünde
İskilipli Atıf Hoca’yı neden idam ettiler?
Rusları tasavvuf şiiri ve Yunus Emre’yle buluşturduk
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!