|
Galatasaraylı Monsenyör(2)
Pierre Dubois, 1932'de, St. Louis'ye
, matematik öğretmeni olarak atanır ve
İstanbul'daki
asıl görevine başlamış olur.


Gerçekten donanımlı bir adamdır.



Dun Scott, St. Bonaventure

gibi

Hıristiyanlık

aleminde

“mutasavvıf filozoflar”

olarak kabul edilen adamlara yönelir,

Bergson'un, “Mistik düzeye gelenler birbirini bulurlar”

düşüncesini, evrensel boyutta algılayıp, her inançtan insanın mistik katlara yükselip, birbiriyle iletişim kurabileceğine inanır.



Çünkü

Dubois'ya

göre, mistik düzey

“dogmatizmin”

doğurduğu sert sorunların aşıldığı bir düzeydir.





Peki, nedir o dogma, hangi sertlik aşılacaktır

“diyalog” yöntemiyle”

nasıl izah ediliyor bu durum?...



Dubois'nın

ağzından cümlesi cümlesine aktaralım;



“Bir Hıristiyan için Müslümanlık sorundur, bu sorun Jüdaizm (Yahudilik) sorunundan farklıdır, nihayetinde İsa da bir Yahudidir, amacı esas dini kurmaktır, Hıristiyanlara göre İsa ile güncelleşti Judaizm, peki Muhammed bir peygamber midir, hangi anlamda ve kimin adına konuşmuştur, bütün Hıristiyanların bu soruyu kendilerine sormaları lazımdır…”




Dubois

,

İslam'ı

tarif ederken aslında o kahrolası sinsi planı da şöyle deşifre ediyordu,



“Bana öyle geliyor ki, Kur'an'ın bazı surelerinde Peygambere bütün tek tanrılı dinleri birleştirmesi görevi verilmiştir, bunu gerçekleştirebilmesi için Muhammed, Hıristiyanlığı ve Judaizm'i inceleyip, onlardaki eksiklikleri, yozlaşmaları teşhis etmesi gerekliydi. Muhammed'in yapmak istediği (buraya dikkat!) tıpkı Luther'inki gibi bir reformdu fakat tarihsel koşullar nedeniyle bu iş 'yeni bir dinin doğumuyla' sonuçlandı. Sanıyorum, Muhammed'in amacı, diğer monoteist dinleri, İslam dışında bırakmak değildi…”




Vatikan

tarafından hazırlanan plana göre

İslam

,

“diyalog çalışmalarıyla”

dogma(!) olmaktan çıkarılıyor, bazı

Müslüman

din adamları aracılığıyla

(1980'den sonra Fethullah Gülen)

reforma tabi tutularak,

Hıristiyanlığa

eklemlenip

“bozulmuş bir yöntem”

olmaktan kurtarılıyordu!....



Görevli

Dubois'ya

göre,

Hz. Muhammed (sav),
Hıristiyanlığ

a bir şeyler getirmek, hatalarını düzeltmek istiyordu ve bu açık bir reform hareketiydi.



Dubois'nın

dayanağı da şuydu,



“Biliyoruz ki, Muhammed'in, nestoryen bir papazla ilgisi vardı, o dönem Arabistan'daki, Nestoryanizm hareketini biliyordu.”


(Nestoryanizm: Hıristiyanlıktaki üçlem olayını reddeden mezheb)



Hz. İsa'yı

da şöyle tarif etmekteydi, diyalogcu

Dubois,


“Tanrı'nın, içinde en yoğun olarak yaşadığı kişidir, ahlak ve vicdan en iyi onda tecessüm etmiştir…”




St. Louis

, aslında bir ruhban okuluydu ve yeteri kadar öğrencisi olmadığı için

1941

yılında kapandı.



Bu dönemde,

Atatürk'ün

içişleri bakanlığını yapmış olan yakın dostu

Şükrü Kaya'nın

kızı da

Pierre Dubois'nın

öğrencisiydi.



Metin Toker, Coşkun Kırca

gibi isimlere de

Galatasaray'da

hocalık yapmıştı, adlarını unut(a)madığı başarılı talebeleriydi.



Tabi

Kapüsen teşkilatının

gizemli elemanlarının bir özelliği de kod adlarıyla anılmalarıydı.



Galatasaray'da

ders vermeye başladıktan sonra

Pierre Dubois'nın

adı tarihe karışıyor, diyalogcuların piri olan bu adam, artık

Pere Gautier

adıyla anılıyordu.



Bu geleneği

Galatasaray Lisesi'ndeki

öğrencilerin lakaplarıyla hatırlanmalarında da görmek mümkündü.





Pierre Dubois

, o yıllarda birkaç kez

Florya'ya

gittiğini,

Atatürk'ü

de orada gördüğünü söylemişti.



Halkın arasında dolaşan, çok sevilen, sivil bir devlet adamı olarak tarif ediyordu,

Atatürk'ü…


Hiçbir ilişkisinin olmadığını anlatıyordu ama

Atatürk'ün

,

Güneş Dil Teorisi'ni

ortaya atmasıyla birlikte,

Paris'ten, İstanbul'a

davet edilen

Papaz Hılaır'ın

gelişine de kendisinin aracılık ettiğini belirtiyordu.



Papaz Hılaır

, kitaplarını toplayıp

İstanbul'a, Güneş Dil Teorisi'yle

ilgili çalışma yapmak üzere,

Atatürk'ün

yanına gelmişti.



Pierre Dubois, Atatürk'ün, Estrük

dili ile

Türkçe

arasında bir bağ kurmaya çalıştığını,

Türklerin, Avrupalı

bir ırk olduğuna inandığını söylüyordu fakat bu projenin fazla ütopik bulunduğunu ve toplantıların bir süre sonra da sonlandırıldığını söylüyordu.



Papaz Hılaır, İstanbul'a

gelirken dini kıyafetlerini çıkararak, bilim adamı kisvesiyle gelmişti, oysa ki bir papazdı.



Atatürk, Papaz Hılaır'e

, bunun nedenini sormuş ve dini kıyafetleriyle çalışma yapmasında bir sakınca olmadığını söylemişti.



Bugün düşünüldüğünde bir halkın kökenini, dilini araştırmak üzere kurulan komisyona,

Fransız papazlarının

, dini kimlikleriyle vazifeli olarak dahil edilmesi,

Hıristiyanlık ve İslam

arasındaki geçişken zeminin oluşturulduğunu

(diyalog projesinin ilk adımı)

kabul etmek mümkündür.



Bundan dolayıdır ki,



Türklerin,

köken olarak

Eski Roma'ya

dayandığını ve dolayısıyla bu tezin

Asyalı Müslüman

bir halkın dinini de restorasyona tabi tuttacağını,

Pierre Dubois

çok iyi anlamış ve

Atatürk'ün

, evrensel bakış açısına sahip, zeki bir adam olduğuna hükmetmiştir…



(

Not

: Perşembe günü II. Dünya Savaşı'ndan sonra, Galatasaray Lisesi'ndeki din/devlet faaliyetleri, Hilmi Ziya Ülken'in İslam düşüncesi ve Türkiye'de din olgusu…)


#Pierre Dubois
#Hilmi Ziya Ülken
#Papaz Hılaır
#Galatasaray
8 yıl önce
Galatasaraylı Monsenyör(2)
Büyüme olumlu ama dış pazarlar sinyal veriyor, ihracat zorlaşıyor
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü