Geçen ay okul başkanlığına aday oldu, seçim kampanyasını ailece yürüttüler, mini ziyafetler, vaatler, pankartlar, sloganlar, epey yoruldular ama sonunda başardılar.
Bizimki seçimi kazandı, başkan oldu.
Okulun avlusunda öğrenciler için tehlikeli bir bölge varmış, okul idaresi, çocukların orada oyun oynamalarını daha önceden yasaklamış.
Okul başkanlığı için yürütülen kampanya sırasında, bizim afacan kimseye danışmadan yasaklı bölgenin de oyun alanı olacağını vadetmiş, arkadaşlarına.
Seçim yapılmış, ertesi gün okul müdürü bakmış ki, öğrenciler o tehlikeli yerde oyun oynuyorlar.
Gitmiş yanlarına,
demiş.
İçlerinden biri,
demiş.
Müdür basmış kahkahayı, daha sonra konuşmuşlar, işi tatlıya bağlamışlar.
Kızımızın başkan seçildikten sonraki gözlemlerini, kendisine gelen talepleri, okulun sorunlarıyla ilgilenme şeklini de bilmek istersiniz belki…
Annesine anlatmış,
demiş.
Aynı sınıftaki başka bir arkadaşının velisi gelmiş yanına,
demiş.
Bunları duyunca da ben kahkahayı bastım, arkadaşıma,
dedim.
günü,
diyenlere bir cevap vermiştim buradan.
Küçük bir ilkokulda yapılan başkanlık seçimini de bunun için anlattım.
Kahramanımız, arkadaşlarının oyunu alabilmek için okul idaresinin yasaklarını bile delmiş, kendi yapamayacağı işleri vadetmiş, bunlar sevimli denemeler, cesur davranışlar…
Fakat sandıktan çıkan irade, ilkokul 4. sınıf düzeyinde de olsa, o iradeye saygı duyup,
diyen veliye ayrı bir parantez açmak, onun tavrını ayrıca tartışmak lazım.
Kırklı yaşlardaki bir kadının, dokuz yaşındaki çocuktan, sadece okul başkanı seçildi diye, aracılık etmesini istediği şey mühim bir şey…
Demokrasimizin ne kadar kökleştiğini, sindirildiğini, sorunların çözümünde esas adres olarak kabul edildiğini anlamak için bu okulda yaşananlara bakmak yeterlidir.
Seçilmişin havası vardır, ilgi ikram görür ama sorumlulukları da vardır, yükü ağırdır, hesabı büyüktür, herkes kaldıramaz,
kolaylık versin…
Çocukların tertemiz dünyalarındaki komik ve ibretlik olayları, gündelik siyasetin tarif edilmesinde örnek olarak kullanmak istemem doğrusu.
Ama bazı şeyleri de söylemek zorundayım.
Siyasi partilerimiz, mecliste tartışılan
keyfilik, yağcılık, kural tanımamazlık, falan zannediyorlar galiba.
Partisi, kimliği, şusu busu önemli değil.
Kürsü devirip burun kıran, birbirine saldıran vekillerin
zorbalık olarak değerlendirmeleri, dikta olarak tarif etmeleri, hiç komik değil!
Ayıp ediyorsunuz yahu, gençler, çocuklar izliyor sizi.
Binlerce öğrenci edebiyat derslerinde, hitabet derslerinde, etkili konuşma ve davranma konusunda meclise bakarak ödev hazırlıyor, proje yapıyor, haberiniz var mı?
Söze gelince kavga etmeyin, kardeş olun, birbirinizin görüşüne saygılı olun, falan olun filan olun, siz, memleketin en kıymetli salonunda milleti temsil eden vekiller olarak birbirinizin burnunu kırın, kulaklarını kanatın…
Daha vahim iddialar var, inanmıyorum ama
mı ne diyorlar.
Harbiden ısırmış mı?
Hiç olmazsa bunu yapmamış olun, bunu duymamış olalım, tavanına çiğ köfte yapıştırılan meclisin itibarını birbirini ısıran vekil haberleriyle daha da yerin dibine sokmayın.
Seçilmiş çocuğa bile saygı gösteren, onu ciddiye alan ev hanımından ibret alın, kime vekillik yaptığınızı hatırlayın.
Ayıptır…