|
Mevsimi gelmemiş fotoğraflar…
Seyyar satıcılar yol boyu dizilmişler,
Küçüksu
'da.


Kaç zamandır bu iş böyle, hep ordalar, gecenin bir yarısı, sabahın körü, fark etmiyor, ne zaman geçseniz, ne zaman başınızı çevirip baksanız hep aynı yerdeler.



Mevsimine göre sattıkları şey değişiyor.



Kışın başında palamutlar yüzüyordu caddede, sonra hamsi istilası yaşandı, bir müddet sonra da portakal, mandalina, muz işine girdi bizimkiler.



Anamur muzu satmayan kompleksli seyyar satıcıları da bu vesileyle kınadığımı söyleyeyim.



Nedir yani, kabul et durumu, Anamur muzu sat, incilerin mi dökülüyor yani…



Şimdi başpehlivan çıktı mindere, satıcılar kamyonetlerini karpuzla, yani gerçek bir seyyar satıcı ürünüyle doldurdular, bekliyorlar.



Yol kenarlarında dörtlüleri yakıp eşin dostun yanında karpuzun iyisinden anlayan enişteleri bekliyorlar.



O dayanılmaz anı biliyorsunuz değil mi, gelin hanımların, kocalarıyla hava attıkları o anı biliyorsunuz canım;



“Rasim çok iyi anlar karpuzdan, bunca senedir bir tane kelek karpuz aldığına şahit olmadım vallahi, iki tokat atsın şu mübareğin dibine, nasıl olduğunu söyler, hiç şaşmaz hiç…” gazına gelen nice Rasimlerin, bir ellerinde arabanın anahtarlarını sallarken, öteki ellerinde iki karpuzu birden getirip, “Bir tane de sana aldım bacanak” gevşekliğine evrildikleri o hali, o halleri biliyorsunuz değil mi?...



Bu sene karpuz tezgahlarında bir değişiklik var ama.



Sadece seyyar satıcıların tezgahlarında değil, manavlarda da var o değişiklik.



Arabaların kasasına, tezgahlara sıra sıra dizilmiş karpuzlar, koyu yeşil kabuklusu var, açık yeşil koyu yeşil çubuklusu var, Adanalısı var, Diyarbakırlısı var, türlü türlü, boy boy olanı var.



Değişiklik şu;



Bu sene her tezgahın üstünde ortadan ikiye yarılmış, kan kırmızı, çekirdeksiz, sıcakta insanın başını döndüren soğuk temalı bir karpuz fotoğrafı var.



Gerçek karpuzların üstünde, her şeyin açık beyan ortada olduğu tezgahın üstünde duruyor bu fotoğraf.



Önce karpuzcuların endişesi olarak baktım, karpuz fotoğrafına, “Ne gerek var?” diye düşündüm, nasıl olsa malın aslı tezgahta duruyor, alacak adam fotoğrafa mı bakıp alacak?



Sonra işin böyle olmadığını anladım, adamlara hak verdim.



Bunca yılın seyyar satıcıları, hangi malı nasıl satacaklarını bilmiyorlar mı, diye düşündüm, adamlara harbiden hak verdim.



Bütün çocukluğunu televizyonsuz bir evde, siyah beyaz fotoğraflara bakarak, fındık bahçesinin başında karınca yuvası izleyerek, kibrit kutusu koleksiyonu yaparak geçiren ben, karpuzcunun tezgahındaki fotoğrafın anlamını mı kavrayamayacaktım yani!...



“Şıpp” diye çözdüm meseleyi, ama çözdüğüm şeyi ima yoluyla bile anlatamam size, hem neden anlatayım ki, ya da anlatıp başıma iş mi alayım canım!..



Ucundan bucağından bir dil tutturup yuvarlanmak var şu hayatta, ne kırılıyorsun, ne de eskiyorsun, yeter ki anlatmayı bil, kelimeleri idareli kullan, ara sıra çöpünü boşaltmayı da unutma, hepsi bu.



Karpuzcuların neden tezgahlarının üstüne fotoğraf koyduklarını biliyorum, ucundan azıcık anlatacağım, gerisini siz anlayın artık.



İki şeyin fotoğrafı çok makbuldür, çok değerlidir, çok kıymetlidir.



Birincisi mevsimi geçmiş şeyin fotoğrafı; bunu uzatın uzatabildiğiniz kadar, yaşlı bir insanın gençlik fotoğrafı deyin, koca delikanlının bebeklik fotoğrafı deyin, çıldırmış bir kente dönüşen küçük sahil kasabasının yıllar önceki fotoğrafı deyin, deyin de deyin…



İkinci ise mevsimi gelmemiş şeyin fotoğrafı…



Bunların da alıcısı, meraklısı var, özellikle teknoloji hastaları, yenileşme delileri, gelecek tutkunları bu fotoğrafları kıymetli sanat eserleri gibi saklarlar, köşe bucak asarlar.



Mevsimi gelmemiş fotoğrafların ömrü kısadır, mevsimi gelince gerçeğine bırakırlar yerlerini.



Şu karpuzcuların yaptığı iş mesela; şimdi bir ay sonra kütür kütür esas

Diyarbakır karpuzları

,

Sur

'dan çıkıp

İstanbul

'u fethetmek üzere,

Bayrampaşa

önlerindeki sebze haline dayanınca, mevsimi gelmemiş karpuz fotoğraflarına da ihtiyaç kalmayacak, hepsi çöpe gidecek.



Fotoğrafların yerini, ortadan ikiye ayrılmış, yeşil kokulu, kıpkırmızı, büyük çekirdekli hakiki

Diyarbakır karpuzları

alacak.



İşte o zaman karpuzdan anlayan bıçkın delikanlıların da bir hükmü kalmayacak, malın kendisi, kendi fotoğrafını yırtıp çöpe atacak.



Bir merakımı da dikkatinize sunayım müsaadenizle…



Bu mevsimde tezgaha çıktığı halde fotoğraflarla satılmak zorunda kalınan karpuzun

İran

'dan geldiğini söylüyorlar, bir şehir efsanesi midir, aslı astarı var mıdır, bilmiyorum.



Bir şeyi biliyorum, onu deyip gideyim izninizle; bizim dışarıdan getirdiğimiz ilk şey fotoğraftı, her şeyi, o ilk fotoğrafla sattık.



Karpuza gel karpuzaaaaa!...


#Seyyar satıcı
#Bayrampaşa
#Diyarbakır karpuzları
#Sur
7 yıl önce
Mevsimi gelmemiş fotoğraflar…
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle