Peki girmesin…
Girmesin de,
diyorsun.
Bayrak sahaya indiğinde siyaset bitmiyor muydu, ya da öyle olması gerekmiyor muydu?
Sen, konuyu siyaset üstü bir makama taşıyorsun,
, iktidar partisinden bile
oyu istiyorsun, sorun olmuyor.
Ama onlar senden
oyu isteyince,
diyorsun.
Uyanıklık yapma!...
O zaman sen de
mitingine giderken bayrağını evde bırak, hangi partiye oy veriyorsan, o partinin flamasını eline al, rozetini yakana tak, öyle git.
Öyle yap, sonra
imam/hatibine tepki göster.
Sen, nasıl ki
endişesiyle bayrağını alıp meydanlara iniyorsan,
de aynı hisle
deyip kürsüye çıkıyor.
Onunki yanlışsa seninki de yanlış!...
Kabul ediyorum,
abartmış, teknik hata yapmış, maalesef profesyonel olamamış, niyetini açık etmiş.
Yapmasaymış da sen de çeneni açamasaymışsın iyi olacakmış ama olan olmuş, ne yapalım şimdi…
Bu ülkede
çıkan oyun rengini biliyorsun da,
çıkan oyun rengini bilmiyor musun, uyanık!...
Siyasetin girmediği bir kurumdan nasıl oluyor da bütün oylar bir partiye çıkıyor, köftehor!...
Neyse başa dönelim,
Hani
diyordun ya, o işi biraz daha konuşalım istiyorum.
Neden parlamenter sistemde diretiyorsun, neden
diyorsun, bunu konuşalım.
Devleti koruyorsun değil mi, devletin kurumlarını şahsi düşüncelerden uzak tutmak istiyorsun, ortak değerlerin tartışma konusu yapılmasını istemiyorsun, dolayısıyla
diyorsun.
Yerden göğe kadar haklısın, ben de senin gibi düşünüyorum…
Ben de senin gibi düşünüyorum ve siyaseti günlük hayatımızdan çıkaralım, istiyorum.
Bu kadar politize olmayalım, işimize gücümüze bakalım, meraklarımızı giderelim,
'nı tartışalım, atanamayan öğretmenleri konuşalım, bunlarla uğraşalım, yeminle ben de bunu istiyorum.
Ama sen çok uyanıksın, bilmem kaçıncı kez, beni bunlarla kandırıyorsun, kendin başka dümenler çeviriyorsun.
İyileştirdiği caretta carettaya
adını koyan veterinerin hayvanları bile siyasete alet etmesini mizahi bir dille anlatıyorsun,
en küçük imasını savaş sebebi sayıyorsun.
Sonra da,
diyorsun.
Hayır, ben sana, senin asıl endişeni söyleyeyim…
Senin endişen
sonrası falan değil.
Senin endişen
'dan sonra sistemin kökleşmesi, parlamenter düzenin darmadağın ettiği
ikliminin yeni dönemde devlete hakim olması meselesi, seni endişelendiren şey bu…
Kene gibi yapışmışsın sisteme, milleti başka işlerle uğraştırıyorsun, kendin
devam ediyorsun.
O iş öyle değil artık, bu sefer önce sen indireceksin silahını…
Sadece
oyu olan partiyi bile meclise çağırıyorsun, sonra da
diyorsun, el insaf!...
Eee hani
'da sandığa gitmeyen yüzbinlerce insan vardı, kimsenin umurunda değildi seçim meçim, adamlar işi biliyordu, işte gerçek demokrasi de buydu, daha dün öyle diyordun.
Bize gelince mi düşük katılımlı seçimlerin meşruiyeti tartışmalı oldu.
Şimdiden,
diyormuşsun, sağda solda.
Aşılması gereken barajın yüksekliğini baştan söyle de, millet ona göre fışkırtsın suyunu, anlatabildim mi…
Bu kadar seçim neden yapıldı, bilmediğimizi mi zannediyorsun?
Yoklandık, altımıza üstümüze bakıldı, ne düşündüğümüz, ne istediğimiz, niçin istediğimiz seçimlerle sorgulandı.
Bugüne kadar milleti sandığa çağıranlar, millete fikrini mi sordular,
için konuş.
Tam tersine, millete fikir falan sorulmadı, sadece milletin ne düşündüğünü öğrenmek için deney yapıldı
bunu sen de biliyorsun.
Ne acıdır ki, o deneylerin sonucunda bazı kobaylar öldürüldü, yaşamak isteyenler de evrim geçirdi, tatlı su kurnazına dönüştü.
Senin demokrasi dediğin şey buydu be
Şimdi yarın sandıktan ister
çıksın, ister
, hiç önemli değil, inan bana hiç önemli değil.
Atın korkusu, şaha kalkana kadardır,
Bir kere şaha kalktı mı at, indirebilene aşk olsun…