|
Acıyı acıya, ihmali ihmale mi ekliyoruz?

Acıyı acıya ekledik. 10 Aralık Beşiktaş patlamasında yitirdiğimiz canların yasını sürerken kara haber bu defa Kayseri'den geldi.



“Henüz 20 yaşındaydı” diyerek ağıtlar yaktığımız askerlerimizi kara toprağın kara bağrına verdik. Allah geride kalanlara sabır, metanet nasip etsin. Her birimize de basiret ve sorumluluk ihsan etsin.



Evet sorumluluk!



AK Parti İstanbul milletvekili ve anayasa profesörü Burhan Kuzu, pazar günü CNNTürk'te Hakan Çelik'in programına katıldı.



Programdan sonra internet siteleri Burhan Kuzu'nun düşürülen Rus uçağı ile ilgili olarak yaptığı eleştiriye odaklandı.



Benim odaklandığım cümle ise Urfa'dan yola çıkan arabanın Kayseri'de hiçbir trafik polisinin dikkatini çekmemiş olmasına dair yaptığı eleştiri idi.



10 Aralık günü çevik kuvvet polisleri şüpheli kişiyi durdururken canlarından oldu. Görev bilinci ve onlarca kişinin hayatının sorumluluğu ile kendi canlarını tehlikeye attılar.



Canı pahasına işini aşk ile yapanlar var ama bir de işini “kestane kebap” tezgahında eyleşir gibi yapanlar var.



Kendi izlenimlerimi Çarşamba günü paylaşacağım sizlerle inşallah.



Bugün bir okuyucumun mektubunu paylaşıyorum. Buyrun:



Merhaba Fatma Hocam,



Biz her ne kadar seksen milyon terörden yaralıyız, terörle mücadele konusunda birleşiyoruz diye övünsek de, gerçekte durumun böyle olmadığını görüyorum. Terörle mücadele konusunda aramızda bazıları vazifesini aksatıyor. Görevini ciddiye almıyor. Bunu nereden mi çıkarıyorum?



Anlatayım: Her gün Kızılay metro istasyonundan geçiyoruz. Kızılay'da iki defa bombalı saldırı oldu malumunuz. Güya, olağanüstü haldeyiz. Bir sürü polis var metro girişlerinde. Ellerinde koca koca silahlar. Emniyet Genel Müdürlüğü, cep telefonlarımıza Ankara'da hala aranan 3. canlı bombanın robot resimlerini göndermiş, vatandaşlarından “duyarlı” ve “dikkatli” olmasını istemiş.



Peki ya polislerinden istemiş mi?



Ya da polisleri amirlerini dinlemiş mi?



İnanın metro durağındaki tek biri bile kafalarını kaldırıp yüzlerimize bakmıyordu. Görevini hakkıyla yerine getirenler beni affetsin, ama ben henüz o polislerle karşılaşmadım. Büyük çoğunluğun elinde telefon, ya oyun oynuyorlar ya da sosyal medyada vakit öldürüyorlar. Üstelik küçücük bir dikkat yüzlerce kişinin hayatını kurtarabilecekken. Eğer bunun bir güne, bir âna mahsus olduğunu düşünseydim bu yazıyı yazamazdım. Ama maalesef her gün aynı ciddiyetsiz tavır.



Bir gün metro çarşısında iken elektrikler kesildi. Kaçışmalar, bağırmalar... Otuz saniye sonra elektrikler geldi. Koskoca carșıda çıt çıkmadı, herkes öyle korkmuştu ki. Kızım bebek arabasındaydı. Asansör ve merdivenler çalışmayınca polislerden birinden yardım istedim. Tabii, dedi, bir saniye. Bir saniye geçti, yirmi saniye geçti, otuz saniye geçti. Polis bana hemen yardım edemedi zira oyununu kaydetmesi gerekiyordu. Mazallah, sonra nasıl devam ederdi. Dayanamadım artık, emniyeti aradım. Dedim ki, “Polisler yüzümüze bile bakmıyorlar, ben bu adam canlı bomba olabilir mi diye robot resmi aklımda tutarken, nerdeyse paranoyak olmak üzereyken polisler büyük bir ciddiyetsizlik içinde. Lütfen denetleyin.



Her gün böyle inanın. Tabii ki onlar da insan, onların da kafa dağıtmaya ihtiyacı var. Ama her gün mü böyle olur? Gizlice fotoğraf çekmeyi doğru bulsam, fotoğraf çekip yollayacağım. Lütfen, rica ediyorum denetleyin” dedim.



Telefondaki polis ne dese beğenirsiniz? “Turnikeleri geçince özel güvenlik bakmıyor mu, onlar var”. Șok geçirdim. Biri metronun hemen girişinde duracak, özel silahları olacak, onlar oyun oynayacak, Allah esirgesin, canlı bomba çarşıdan turnikelere kadar elini kolunu sallaya sallaya gelecek, sonra özel güvenlik elindeki küçük aletle canlı bomba olmadığından emin olacak öyle mi? Hasılı, hiçbir şey değişmedi. Polislerin büyük bir çoğunluğu hala oyun oynuyor, sohbet ediyor. Bazen arayacak gibi oluyorlar çantamızı. Şöyle bir uzaktan bakıyor bana. Sanırım işe bile sırt çantası ile gitmemden çıkarımda bulunarak, “Sen öğrencisin, geç” diyor. Aramıyor. Öğrenci olanlar terörist olamaz onun gözünde. Emniyetin önündeki koca tabelayı hatırlıyorum. Herkesin polisi kendi vicdanıdır yazıyordu. Evet, herkesin polisi kendi vicdanıdır. Peki ya polisin vicdanı?



Böylesi zor dönemden geçen ülkenin, tüm zorluklarla neredeyse tek başına mücadele eden Cumhurbaşkanı varken, Başbakanı, bakanları can siperane çalışıyorken, gece gündüz demeden nöbet tutan askeri, polisi varken, her bir çalışan işini her zamankinden çok daha büyük bir hassasiyetle yapmak zorunda değil midir? Bırakın güvenlik ile ilgili işleri, bir devlet dairesindeki sıradan memurun resmi yazı yazarken metnin kusurunu fark edip de “Amaaann, bir tane virgül eksik olsun, bir şey olmaz” diyerek hatayı görmezden gelmesi bile vebal değil midir? Bu söylediklerimden polisi kötülediğim çıkmasın ne olur. Kaç tane saldırı önleniyordur kim bilir. Büyük çoğunluğun özveri ile çalıştığının da farkındayım. Allah onlardan da ailelerinden de razı olsun. Ama eli işte, gözü oynaşta iş yapanların ihmali, “Amannn, bir şey olmaz” zihniyeti, kaç aileye ateş düşürür hesaplayabilir miyiz? Dört yanlış sadece bir doğruyu götürmüyor ki bu sınavda, bazı yanlışları görmezden gelebilelim.



Eğer, emniyet tarafından takıntılı bir vatandaş olarak etiketlenmekten ve iyice dikkate alınmamaktan korkmasam her gün arayıp rapor vereceğim. Ama bunu zaten bir polisin yapıyor olması gerek. Bu yüzden size yazdım. Eğer bu isteğim, birilerini önem verdiğim bir konuda ses vermeye zorlamayacaksa ya da sizi sipariş ile yazan bir yazar durumuna düşürmeyecekse, milli seferberlik nedir, seferberlikte olan kişi ne yapar konusuna değinmenizi rica edecektim. Belki bir polisin dikkatini celbeder de bir farkındalığa sebep olur.



Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.



Selam ve dua ile...



E.E./Ankara


#Beşiktaş
#Kayseri
#Bombalı saldırı
#Burhan Kuzu
7 yıl önce
Acıyı acıya, ihmali ihmale mi ekliyoruz?
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet