|
Çoban yazardan memleket tebessümü

Nette dolaşmak zorunda kalanlardansanız her an hiç istemediğiniz haberlere maruz kalmayı göze almışsınız demektir. Siz haber ararken, haber diye karşınıza adını sanını bilmediğiniz bir sürü “ikoncan”ın yediği içtiği, aldığı sattığı, ihaneti aşkı çıkar haber diye. Bir sürü kire, küfe, çamura maruz kalırsınız haber peşinde.



Medya gündeminde ya siyaset var en kaba dil ile icra edilen, ya magazin yıldızlarının pespaye haberleri ya da tecavüz haberleri.



Oysa biz böyle yaşamıyoruz. Başka bir hayatımız var. Derinden akan bir hayat. Yüzümüze memleket tebessümü yerleştiren bir hayat.



Memleket tebessümü.



Eve öyle bir tebessüm var. Bu toprakların hikayesine kendi hikayesini katanların tattığı ve tattırdığı memleket tebessümü.



Memleket tebessümünü son armağan eden kişi bir çoban yazar. Adı Ahmet Aslan 1969 Urfa Harran doğumlu. Uzun yıllar babası ile birlikte inşatlarda çalışmış. Sonra Hatay Reyhanlı'ya göçmüşler aile olarak. O göçten sora Ahmet Aslan'ın içinde yaban hayatına kaçma isteği mayalanmış, kabarmış, kabına sığmaz olmuş...Yaban hayata ,kaval sesine özenmiş. Kaval sesinde kendine kaçmayı, kendi içinde yaşamayı tatmak istemiş.



Bir gün bir bilet kesmiş. Nereye? Konya'ya .Niye Konya? Bir sebebi yok. Öylesine. Konya'ya varmış varmasına ama cebinde para yok. Garda yatmış bir müddet. Sonra hayatına çoban olarak devam edebileceğini düşünmüş.



Onu yazar yapan şey içindekini kağıda dökmeye fırsat tanıyan mutlak yalnızlığı idrak edişi. Onun için merada Neruda, Shakespeare, Montaigne ile buluşmuş.



İlk okul mezunu Ahmet Aslan'a okumayı sevdiren kim bilmiyoruz, ama onun meradaki çoban arkadaşlarına okumayı sevdirmek için neler söylediğini biliyoruz. Şehirdeki insanın vakti yok bizim vaktimiz var diyor. Bu adam kitabı 500 yıl önce yazmış biz onun yazdığı bu kitabın kapağını kaldırdığımız zaman biz bu adamı diriltmiş oluyoruz diyor.



Çoban arkadaşları Ahmet Aslan'ın söylediklerinden bir şey anlıyor mu? Onun gibi okuma aşığı kesiliyor mu? Ahmet Aslan iyi şiirlerin herkesi derinden etkilediğine inanıyor. Hakiki mısra, bilinci geçip doğrudan kalbe ulaşıyor, kalp ile bütünleşiyor.



Çobanlıktan kazandığı maaşını alır almaz şehre iniyor Ahmet Aslan. Kitaplarını alıyor, eşeğinin heybesine çokça kitap azıcık azık koyuyor ve kendini koyunlarının peşinde tabiatın kucağına bırakıyor.



Bir karavanda yaşıyor. Merada gelen ilham kağıtlara not alınıp karavanda temize çekiliyor. Çünkü imgeler, imajlar ansızın geliyor. Beklemesine hiç gerek kalmadan.



Yazıya yazıyı katık ediyor Ahmet Aslan. İyi yazmayı iyi yazarların kitaplarını okuyarak temrin ediyor.



Çoban Ahmet Aslan'ın ilk kitabı Cezmi Ersöz'ün katkılarıyla 2005'te yayınlanmış. Yayınladığı kitabı Harran Belediye Başkanına hediye etmeye kalktığında yaşadığı şaşkınlığı 33 gün yürüyerek atlatabilmiş :



“Halaoğlu ile köye giderken Harran'dan geçtik. Halaoğlum Harran'ın belediye başkanı ile tanıştığını söyleyip benim kitaplarımı hediye etmeyi teklif etti. Gittik kitapları takdim ettik. Ben kitap okumayı sevmem dedi. Aklımda bir şimşek çaktı.



Siz sayın Başkan kitap okumayı sevmediğinizi asla söyleyemezsiniz.4-5 binlik Harran'da bunu söyleyemezsiniz. Bu Harran'da size oy verenleri de bağlar. Ben sizin yerinize Urfa'dan Ankara'ya kadar yürüyeceğim en azından oradan size bir gönderme yapmış olurum. 900 Km'lik bir mesafeyi 33 günde kat edebildim. Bir tepkiydi fakat kitap okumayı özendirme şeklini aldı . Yürüyerek kitap okumak zor. Yüzlerce otomobil yanınızdan geçiyor bu insanlara muhakkak bir kare şeklinde yansırsınız. Şu cümle hayatımda önemli bir yer etti: 'Yahu arkadaş bu yolculuğundan bir ibret alacağım ama nereden başlayacağımı bilmiyorum'.



Nerden başlayabileceğimi bilmiyorum aslında benim de kendime sorduğum bir soruydu. Ankara'ya kadar bu soru içimde devam etti hala yeşilliğini, tazeliğini koruyor.”



Ahmet Aslan tabiat ile söyleşmek isteyenlerden. İnsanın dilini tabiata, tabiatın dilini insana tercüme etmek isteyenlerden. Onun için doğada karşısına çıkan her şey henüz dili çözülmemiş bir hikaye:



“Doğada dolaşırken bir taş dikkatimi çekti. Bu taşlar insan suretine bürünmüş taşlar. Buna ben rüzgarın fırçası diyorum. Suyun süngeri. Bu taşları biriktirip ilerde bunları bağımsız bir müzede toplama fikri oluştu. Çobanlık ve yazma alt başı gidecek birbirinin yerine geçmeyecek çoban olduğum sürece tırnak içi yazar olacağım. Gelecekten hiçbir beklentim yok. Bunun hep tersini düşünürüm. Geleceğin benden beklentisi olsun.”



Ahmet Aslan kadim kültürün çobanlara verdiği değeri anlamamızı sağlamak istercesine hayatın anlamını sunuyor kendisini dinlemeye gönüllü kulaklara: “Size verilmiş olan şeyler bellidir. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın. Ama bırakırsanız size verilmiş olanlar kendiliğinden size gelecektir. Hiçbir şeyi kovalamaya değmez. Ben bir çok şeyi oturduğum yerde kazandım. Oturduğum yerde en çok kazandığım şey kitaptır.



Çoban Ahmet Aslan'ın hikayesi burada bitmiyor. Pazartesi günü sizi çoban Ahmet Aslan'ın hikayesine gelen yankılarla buluşturacağım inşallah.




#İkoncan
#Ahmet Aslan
#Cezmi Ersöz
8 yıl önce
Çoban yazardan memleket tebessümü
Ölüsü-dirisi
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü