|
Empati damarımızı yarım kalmış bir öykü üzerinden test ettik!

Nihayet' in Ocak sayısı için Batılıların mülteci, bizim muhacir dediğimiz “hiçbir yerin vatandaşları" üzerine çalışırken; her gün birkaç hikayenin ağırlığı altında kala kaldık.



Bazen tanık olduğumuz olayları anında birbirimize aktarıyor bazen hele paylaşmayayım ben dağıldım arkadaşlarım dağılmasın diyerek, tanıklığın ağırlığını, kalbin üzerindeki taş gibi taşımaya gayret ediyorduk.



Yine böyle anlardan birinde, Nihayet Dergi editörlerinden Beyza Karakaya tanık olduğu bir olayı paylaştı. Tanıklığını kelimelere döküp sonuç kısmını yazmadan hikayeyi Nihayet Dergi Facebook hesabı üzerinden paylaştık.



Amacımız, yarım kalmış bir hikayenin hangi cümlelerle tamamlandığını görmekti.



Niyetlerimiz yarım kalan hikayeleri tamamlayan cümlelerde saklıdır çoğu defa.



Hikayeyi dikkatinize sunuyorum:



Tamamlanmamış hikayeler...


Annem ile buluşacaktık. Annem gecikeceğim diye mesaj atınca yakındaki bir kafeteryada beklemeye başladım. Kafeteryadaki pek çok kişinin aşina olduğu çocuk, masaların arasında dolaşarak mendil satmaya uğraşıyordu.



Gençlerden biri kola ikram etmek istedi. “Biz kola içmeyiz" dedi. Çocuğun biz kola içmeyiz, diyen ifadesi çok dikkatimi çekti. Yanıma çağırdım. Konuştuk. Küçük bir mülteci çocuğun sırtındaki yük kelimelerine abanmıştı. Beraber yemek yemeği teklif ettim. “Şükran" dedi.



“Aç mısın?" dedim. Başını salladı. “O halde niye kabul etmiyorsun teklifimi?" dedim.



“Kabul edemem, çünkü…" dedi...



Hikayenin devamını takipçilerimizden bekledik.



Takipçilerimiz, hikayenin sonunu şöyle getirdi:



N. B.:

Kabul edersem karnımı doyurarak beni çalışmaya yönelten en büyük isteğimi kaybetmiş olurum ve benden ekmek bekleyen kardeşlerimin açlığını anlayamam. Ben mendillerimi satıp aldığım ekmeği onlarla paylaşmak istiyorum.



Ö. K. :

...çünkü gündüzleri çalışmak yerine bir de yemek yiyerek vakit harcamayalım diye dün akşamdan oruca niyetlendik. Hem çevreden görenler de beni dileniyor sanıp bir daha yanlarına yaklaştırmazlar belki...



S. T. :

Biz 8 kişilik bir aileyiz. Onlar açken eve tok hâlde dönemem. Akşam sattığım mendillerin parasıyla bir şeyler alacağım inşallah. Biz içimizi kolayla değil çorbayla ısıtıyoruz.



- O zaman ver bakalım bir mendil!



E. A. :

Kabul edemem, çünkü evde benim kazanacağım parayı bekleyen kardeşlerim ve anam var. Hele bir de en küçüğümüz Ayşa var ki; bebekken kendini içinde bulduğu savaş, onda konuşamama arazı bıraktı, gidip onunla ilgilenmem gerek. Hem ben burda yersem onlarsız karnım doyduğu için onlara hainlik yapmışım gibi olur. 'Kola'ya gelince; kola demek öldürmek ve öldürdüğünle para kazanmak demek.....



M. Ç.

: Ben kabul edersem diğer insanlar hepsi böyle diyecektir. Ben sadece kendimi değil tüm göçmenlerim onların gözünde. Hem gözlerinizde bir acıma var. Acımayın bize, dua edin sadece. Bir ama döküldü dilimden, devamını hiç getiremeyeceğim bir ama...



S. K. Y.

: Ben dilenci değilim kabul edemem. Bir an önce mendillerimi satıp, aileme yiyecek götürmem lazım. Evde annem ve kardeşlerim yiyecek bekliyor.



- O vakit bütün mendillerini alıyorum. Zaten mendil almam gerekiyordu.



Hikayenin devamı esasında şöyleydi:


“Aç mısın?" dedim. Başını salladı. “O halde niye kabul etmiyorsun teklifimi?" dedim.



“Kabul edemem, çünkü niyetliyim" dedi... Ben boğazımda düğüm düğüm olan kelimelerle ve elimi uzatamadığım lokmalarla orada kalakaldım. Tam o anda akşam ezanı okundu. Hadi orucunu benimle birlikte aç dedim ona. O sırada konuşma fırsatımız oldu 11 yaşındaki Suriyeli Abdullah'la. Annesi Halep'te şehit olmuş Abdullah'ın. Kendisinden küçük 6 kardeşi ve artık yürüyemez halde olan babasıyla İstanbul'a gelmişler. Abdullah evin 'erkeği', kardeşlerine bakmakla mükellef… Halep'te okuluna bomba düşmüş ve harabeye dönen okuldan yüzünde şimdi kaybolmaya başlamış yarasıyla kurtulan birkaç çocuktan biri olmuş. “Allah beni seviyormuş, bak çok az iz kaldı, o da geçmek üzere..."



Elimi kalbime bastırıp, hıçkırıklarımı içimde tutmaya çalıştım.



İstanbul'u seviyor musun diye sordum, “Evet seviyorum, ama bazen insanlar anneme küfrediyor o zaman sevmiyorum" dedi. Peki ya Halep? “Bir gün Halep'e döneceğim çünkü annemin mezarını sulamam gerek" dedi, yüzünde inanılmaz bir tebessüm, sanki oracıkta anneciğine gülümsüyormuşçasına.



Fotoğrafını çekmek istedim, öylesine gururlu ki “çekebilirsin ama hiçbir yerde yayınlama" dedi.



Kalbimde Abdullah'ın acısı, elimde kullanmaya kıyamayacağım mendillerle, kendimi orada bırakarak yürüdüm, yürüdüm.…"



Testin değerlendirmesine gelince...


Başlıktan yola çıkarak testin sonucunun ne olduğu üzerine bir kaç cümle bekliyorsunuz haklı olarak.



Verilen cevapları gördünüz...



Beni bağışlayın yorumu size bırakıyorum...



Sonuç olarak...


Nihayet' in her sayısını bir hikaye bir duygu eşliğinde hazırlıyoruz. 2016 Nihayet Ocak'ın duygusu yukarıda okumuş olduğunuz “tamamlanmamış öykü" üzerinden mayalandı. Rikkat ve dikkat bahsini Halepli Abdullah ile kalbimize mayaladık.



Velhasıl diyorum ki ey okuyucu, Nihayet' in Ocak sayısı elinizin hemen altında kalbinizin üstünde olmalı her daim.


#empati
#öykü
#nihayet
8 yıl önce
Empati damarımızı yarım kalmış bir öykü üzerinden test ettik!
Nükleer silahların gölgesinde
Usul açısından fıkıhçılar, tefsirciler, hadisçiler… Toplantıları ve Diyanete bir teklif
Gazeteler kimi destekliyor?
Siyasette yeni dönem…
“Almanlar et başında”