|
Milli ve yerli/ Bürokratik dil?

Milli ve yerli olmak üzerine zaman zaman yaz yağmurunu andıran “sağanak tartışma”lar yapılıyor.



Günlerce yoğun bir şekilde “milli” ve “yerli” kelimeleri cümle içinde kullanılıyor. Sonra bu kadar yoğun kullanımı gerçekleştiren bizler değilmişiz gibi, keserleri sapsız, tekneleri kulpsuz bırakarak, hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.



Milli ve yerli olma meselesini dil üzerinden, dili de hayatımıza giren sosyal medya üzerinden okuyalım istiyorum. (Bir köşe yazısında ne kadar okunabilirse…)



Modernleşme ile ilgili olarak bana yol gösteren önerme şudur: Hayatımıza giren her teknoloji, zaman ve mekan örgütlenmemizi değiştirir.



Bu önermeyi bu yazıda sosyal medya üzerinden örneklendirmek istiyorum:



Çarşamba akşamı, günün dört saatini yolda geçirmiş bir fani olarak akşam eve döndüğümde şu tiviti attım: Çok trafikte kaldım. Çok üşüdüm. Tek tesellim yanımdaki kitaplardı. A.Harmancı: Melek Kayıtları;B.Demirci:Yeraltı Bulutları.Bauman:Cemaatler



Gece yarısı yazdığım tivite Perşembe sabahı itiraz geldi. İtirazı yapan beyefendi, Ankara'da yaşayan, ru be ru tanışma imkanı bulduğum üst düzey bir yönetici.



İtirazını dile getirdiği cümleleri aktarıyorum:



“Şöyle desek: Yanımda kitaplar vardı, ancak o gün trafik uzun sürdü bir de hava çok soğuktu.”



“Şöyle desek” diyerek düzeltilmiş olan ne? Benim cümlelerimdeki vurgu ile “şöyle desek” diyerek “düzeltilmiş cümleler” arasındaki farka dair bir makale yazılır.



Diyeceksiniz ki, her sabaha şehit cenazesi ile uyandığımız şu günlerde bir tivit üzerine makale yazılması ne kadar anlamlı?



Bu iki tivit, millilik ve yerlilik tartışmasını, kadın/erkek, nesnellik/öznellik ayrımlarını ve cümlelerin duygulardan arındırılmasına dair kadın ve erkek bakış açısı farklılığını çok net bir şekilde ortaya koyduğu için önemli.



Eleştirel ortamın, içine düştüğümüz dijital çağda, sağlıklı bir şekilde ve dönemin şartlarına uygun bir şekilde inşa edilebilmesi için “küçük/sıradan” şeylerin mihmandarlığı önemli.



140 karakter ile üç yazarın üç kitabını, kendi ruh halimi ve İstanbul'un iklimini ve trafiğini tasvir edişim bozuk bulunarak “şöyle desek” diyerek düzeltiliyor.



Benim ifademi bozuk bularak nizami hale getiren Mehmet Bey'in cümlesinde, Türkçe hocalarının “anlam bozukluğu” arayışına fırsat vermemeyi birincil derecede önemli hale getiren bir kaygı dikkat çekiyor. Cümle kurulurken, özne tamamen parantez içine alınarak, o cümleyi okuyacak üst muhatabın “takılmayacağı” bir “düzgün”lük gözetilmiş. (Burada bürokrasinin çok kelime ile az şey ifade etmesi üzerine bir dipnot gerekiyor.)



Düzgünlük gözetilmiş gözetilmesine ama, onca “düzgünlük” arayışına rağmen düşük cümle kurulmasından da kurtulunamamış. Çok trafikte kaldım cümlesi “o gün trafik uzun sürdü” olarak değiştirilmiş.



Düzgün cümle kurmaya niyet ettiysek “o gün trafik uzun sürdü” cümlesini düzeltmemiz gerekiyor. Trafik uzun sürmez. Trafik dolayısıyla yolculuğumuz uzun sürer.



Dilin birinci önceliği iletişimi sürdürmektir. İletişim, duyguların dile yüklenmesi ile gerçekleştirilir. Sözlü kültürde az kelime ile yoğun anlam aktarımı önceliklidir.



Sosyal medyanın hayatımıza girmesi ile birlikte, günlük iletişim dili değişiyor, gençlerin ve gençleri taklit ederek genç kalacağının düşünenlerin dili sesli harflerden arındırıp sembollerle süslenen bir şeye dönüşüyor.



Dilin azalması ile, az söz ile çok şey ifade etmeyi birbirine karıştırmamak gerekiyor. Dilin azalmasına en iyi örnek “aynen” kelimesi ile sürdürülen iletişim dili. “Kesinlikle sana katılıyorum, çok doğru düşünüyorsun, seninle hemfikirim,” yerine “aynen” kelimesi tekrarlanıyor.



Bir dönem “hayret bi şey” vardı. Yerli yersiz “hayretlene hayretlene” hiçbir şeylere hayret edemez hale geldik. Oxford sözlüğü 2016 için “gerçek ötesi” kelimesini aldı sayfalarının arasına, gerçeğin bile ötesine geçtiğimize göre bizi hayrete düşüren bir şey yok gamsızlığında eyleşmemizi bekliyor, siyaseti öncelikle dil üzerinden inşa edenler.



Tiviti yazan kişi (yani bendeniz) ismin önüne çok kelimesini getirerek İstanbul trafiğinin kaotik ortamını ifade ediyor. Bu ifade İstanbul trafiğinin dile armağanıdır. İstanbul'da hemen hemen herkes “çok trafik var” ifadesini kullanır.



Çok üşüdüm cümlesi ise, hava soğuktu olarak değiştirilmiş düzelti cümlesinde.



Tiviti atan kişinin öznel dili beğenilmeyerek/sakıncalı bulunarak, hava raporu nesnelliğine tercüme edilmiş.



Bir kişinin öznel dili “kamusal bir zarar” olarak mı görülmüş oldu bu durumda?



Nihayet son olarak, yazarların ve kitapların adları imha edilerek “yanımda kitaplar vardı” teklif edilmiş.



Böylece sosyal medyanın iletişim dili bir şey söylemeyen “bürokratik dile” tercüme edilmiş.



Hiçbir şey söylemeyerek nasıl yerli ve milli olabiliriz?



Neden başkalarının, özellikle de kadınların “duygusal dili” tashih etme ihtiyacı duyulur?



Milli ve yerli olmak /olamamak sorusunun cevabı bu “neden?” sorusunda gizli.


#Bürokratik dil
#Milli
#Twetter
7 yıl önce
Milli ve yerli/ Bürokratik dil?
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon