|
"Mutlu musun?"

Allah bütün insanları mesut olmaları için yaratmıştır; bedbaht oluyorlarsa kendi hataları yüzünden oluyorlar." Epiktetos.

-"İnsanın beklemekte olduğu saadet, tatmakta olduğu saadetten daha güzeldir." Andre Maurois.

-"Saadeti tatmanın yegane çaresi, onu paylaşmaktır; çünkü saadet ikiz olarak doğar." Byron Don juan. II.172

-"Bütün mutsuzluklar kardeştir; aynı dili konuşurlar."

Balzac-Tılsımlı Deri Bölüm II

I-

Yıllar sonra rastlaşan dostların birbirlerine karşı duydukları en yaman merak mutluluk üzerinedir. Şu karşımızda gördüğümüz saçları ağarmış, cömert çizgilere yüzünü verivermiş kadın/erkek mutlu mudur? Fakat bu soru doğrudan sorulmaz. Bir zamanlar mahremin sınırlarını eritecek kadar ruhumuza ona vermiş olsak da... Dosdoğru "mutlu musun" diyemeyiz. Neden? Belki aldığımız cevabı güvenilir bulmayacağımızın endişesiyle.

"Mutluyum. Yıllar ömrümün üzerinden saadet yumağını çöze çöze geçti" dese sanki ananacak mıyızdır? Hayır. İşte bunun içindir binbir güçlükle elde ettiğimiz ipuçlarını değerlendirerek muhatabımız için öykü kurma denemeleri. Kuracağımız öykünün temel taşları gerçek olsun diye muhatabımızı ürkütmeden sıralarız soruları. Önce kendimizden bahseder gibi yapıp... Bu daima etkili olur. O da açmaya başlar geçmişinin yumağını. Çocukları vardır. Kocasının iyi bir işi. Bu kadarı yeter mi? Mutluluktan ya da mutsuzluktan yana bir öykü kotarmaya.

Öykünün düğümleri mutsuzluk üzerine düğümlenecekse yeter. Pek kanaatkârızdır karşımızdakine zehir-zukkum yılların gölgesini yüklemeye çalışırken.

Ama karşımızdaki ısrarla mutlu olduğunu söylüyorsa Behçet Necatigil''in şiiri gibi bitirmeyi tercih ederiz öykünün hiç olmassa sonunu. "Evlenmiş çocukları varmış./Bir kız bir oğlan./Kendilerininmiş evleri./Bir suçlu gibi ezik sana selam söyledi.

Mutlu olduğunu söyleyenler için iki seçenek vardır daima. Ya muhatabımız yüreğini kimselere açmayacak kadar ketumdur. Hadi biraz daha zarifler için onurludur diyelim. Onun sükut üzere onurlandığı mutluluğunu; meraklıları yüz çizgilerinden yola çıkarak bozmayı dener.

Eğer mutluluğunu anlatanlar teferruatlara dalıp muhatabını çatlatmak kasdıyla "mutluyum, mutluyum diye dolaşmıyorsa ortalıkta "mutlu"ların farkedilmesi neredeyse imkansızıdır. Çünkü mutluluğa en ziyade yakın duranlar mutlu olmasını bilmeyenlerdir. Herşeyleri yerli yerindedir. Hiçbir eksiklikleri yoktur. Başkaları onların bu eksiksiz dünyasına yarı gıpta yarı kıskançlık ile merceğini yaklaştırsa da onlar esasında mutluluğa en yakın duran ve o yakınlık yüzünden saadeti farketmeyenlerdir. Çünkü eksiklik duygusudur insana mutlu olmayı öğreten. Evet mutluluk öğrenilir. Tıpkı farketmenin öğrenilmesi gibi. Zaten mutluluk denen şey farketmedir. Evet sadece farketme. Acılar içindeyken bunun hayatın bir zerresini olduğunu farketme. Bütün basamakların sonunda kendinin bir yaratıcıya ait olduğunu farketme. Basamağın son noktasıdır; mutluluğun ya da mutsuzluğunun basit bir ayırımdan ibaet oluşu. Çünkü huzur anında birbirinin tamamlayıcısı olarak zıt''ların varlığına ihtiyaç duyulmaz artık. Zıtların bir olduğu yerde sadece sükun vardır.

Sükun ve sukut halinde olanlardan esirgenir "mutlu musun?" sorusu.

25 yıl önce
"Mutlu musun?"
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı