|
“Niye böyle söyledi vekil”/ Sanal meşrep anneler

Pazartesi günü yaklaşık iki yıl önce bir vekil ile yaptığımız sohbetin verimini sizlerle paylaşmıştım.



Ancak sosyal medya okuyucusu, bütün yazılara tüketmek/ haberdar olmak üzerinden “baktığı”için, yazıya şöyle bir göz atıp acele tarafından “e leş ti ri” sıralamayı vazife bildi.



Bir kez daha tekrarlamakta fayda var: Adı bende saklı vekil ile bir söyleşi yapmadım. Dolayısıyla ne benim sorduğum bir soru ne de vekilin benim sorduğum soruya cevap verememesi gibi bir durum söz konusu değil.



İki yıl önce satırlara yüklenmiş bir sohbeti niçin şimdi nazara verdiğimi soranların merakını gidermek için altını çizerek belirtmem gerekirse, benim için o sohbetin en can alıcı noktası gündelik hayata verilen değer idi.



Allah eksikliğini göstermesin, ülkemiz seçim atmosferinden pek çıkamıyor.



Allah eksikliğini göstermesin dememin sebebi, seçmek hürriyetine duyduğum saygı ve sevgiden dolayıdır. Allah her birimize seçtiğinin ve seçilmiş olmanın sorumluluğunu yerine getirmeyi nasip etsin.



Seçim atmosferi iyi hoş da necip ülkemizde her seçim atmosferi, gündelik sıkıntıların parantez içine alınarak üstüne beton dökülmesi ile sonuçlanabiliyor.



Sonuçlanabiliyor dedim çünkü olandan bitenden hiç mesul değilmişiz gibi “ne ara bu hale geldik” şikayetleri birbirine ekleniyor.



Köşe yazıları gündelik siyasetin polemiğine odaklı. Analiz ve tahlil niyetine yazılanların çoğu “durum özeti” frekansında.



Neden böyle? Bütün dünyada siyaset giderek çözümsüzlüğün sularında eyleşiyor. Halbuki gündelik hayatın sorunlarını merkeze almadan yarına yol almak mümkün değil.



Sayın Vekil ile durduk yere gündelik hayat üzerine sohbet etmedik. Nihayet Dergi henüz çıkmıştı. Nasıl bir dergi deyince gündelik hayatın sorunlarına odaklanan bir dergi, yani NİHAYET DERGİ dedim.



Gündelik hayatın sorunlarına odaklanmaz isek birbirine en yakın durması gereken kişiler ve kurumlar birbirinden uzaklaşır ve ortaya başa çıkılamayan bir şikayet kültürü çıkar.



Nihayet Dergi'nin Şubat sayısında “Hastalar İnsandır ve Mahremdir” başlığı altında hastalar ile doktorların yekdil olmalarını sağlamaya çalışarak yol aldık. Bu, o kadar ihtiyaç duyulan bir konu ki, sosyal medya okumalarında geçmiş bütün sayıları geride bıraktı. Oysa biz sosyal medyaya sadece bazı yazıları yükleyebiliyoruz. “Keşke şu da dergide olsaydı” dediğiniz pek çok konunun/sorunun derginin sayfalarında zaten olduğunu göreceksiniz. Ama bunun için bir zahmet dergiyi almanız ya da dijital abone olmanız gerekiyor.



Yazdığım bütün yazıların ortak noktası zaman ve mekan idraki ile birbirine uzak olan noktaları birbiri için yakın eyleme çabası.



Biraz sonra huzurunuza genç bir annenin satırlarını getireceğim. Bu satırlar günümüzde çocuk yetiştirmenin neden zor olduğunu çok içerden tespitlerle ortaya koyuyor. Bilmediğimiz dünyalar için çözüm üretemeyiz. Önce sorunun kaynağını anlayalım.



Tanımlayamadığımız sorunlar için çözüm değil sadece şikayet üretebiliriz.



Buyurun mektubumuza:



Merhabalar Fatma Hanım,



Sanal meşrep anneler ve annelikler üzerine olan yazılarınız bende de bir iç dökme isteği uyandırdı.



Anneyim ve dört yaşına gelmiş bir kızım var. Bir kütüphanede yöneticiyim aynı zamanda. (Aslında size kütüphanelerin ahvali ile ilgili de yazmak istediğim hayli şey vardı ama bir türlü elim gitmedi. Neyse bu başka bir yazının konusu.) Eğitim, iş derken geç evlendim 30 yaşında anne oldum. Anneliğimin ilk dönemleri ıstıraplı geçti. Yanlış tuttum, yanlış giydirdim, yanlış besledim, herkes mükemmel ben berbat bir anneyim diye diye anneliğimin iki yılını berbat ettim. Sosyal medyada gördüğüm her anne o kadar olağanüstü becerilere sahipti ki, ben dünyanın en berbat kadınıydım ve dahi annesi idim. Ne yapsam kendimdeki bu eksiklik duygusu ile baş edemiyordum. Bu duygu beni içinden çıkamadığım depresyonlara sürükledi. Önce sahip olduğum her şeyden, sonra kendimden nefret etmeye başladım. Gördüğüm, okuduğum her şey beni hafifletmek yerine yükümü biraz daha artırıyordu. Buna çok beğenilerek okunan pedagogların kitapları dahil. Şükürsüz biri olup çıktım nihayetinde. Tabii bir de bunun üzerine koca şehirde tek başına annelik yapmaya çalışmanın ağırlığını da eklerseniz ne kadar ezildiğimi tahmin edebilirsiniz sanıyorum.



Ben böyle oldukça kızım benden daha huysuz oluyordu. İki yaşındaki çocukla didişir oldum. Sonra bir gün bir arkadaşım şöyle dedi. Lütfen biraz bırak, tarhana çorbası yap bir iki gün aynı şeyi içsin, ölmeyecek merak etme, dışarı çık ve şükret, anneliğini rahatlat. Aslında bunlar hep bildiğim şeylerdi ama o günkü tesiri bende nedense farklı oldu. Benim için zor olsa da annelik annelik diye diye gözüme soktukları tüm hesapları takibi bıraktım. Hatta sosyal medya hesaplarımı dondurdum bir süre. Kızıma tarhana çorbası yaptım:) bir kase yoğurt koydum önüne. Sonra akışına bıraktım, onun benden değil benim ondan öğrenecek çok şeyim vardı. O beni insan yapmak için gönderilmişti, ben onu değil. Onu izlemeye başladım, onun ritmine kulak verdim. Mükemmel değil yeterince iyi olmam gerektiğini öğretti kızım bana. Benim de insan olduğumu ve hata yapabilme lüksüm olduğunu gördüm ve hataların ikimizin ilişkisi için değerli olduğunu.



Sosyal medyada süper annelik yapan kadınların birkaç tanesinin kamera arkasını görmek nasip oldu. Derin bir nefes aldım. Madalyonun öteki yüzü benim ekrandan gördüğüm kadar ışıklı değildi.



Sevgiler/ Ü.A.



Not: Mektuplarınız için adres:

iletisim@nihayet.com

#Nihayet Dergi
#Eğitim
7 yıl önce
“Niye böyle söyledi vekil”/ Sanal meşrep anneler
ABD’de seçim havası çok sertleşti
Sağlam basıcan bu hayatta
Henüz bitmeyen...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!