|
Orhan Okay’ın ardından/Düşüncenin ve eylemin zekatı olarak eleştiri

Teknolojik gelişmelerin hayatımızı değiştiren dönüştüren yapısını hiçbir şekilde göz önünde bulundurmayarak, iki farklı görüşün olduğu her durum için “yine kutuplaştık” cümlelerine rastlıyorum sosyal medyada.



İki farklı görüşü kutuplaşma olarak anlıyorsak o vakit bir üçüncü görüş için çaba sarf etmemiz gerekiyor.



Bizi “kutuplaşma korkusu”ndan kurtaracak durum üçüncü, dördüncü seçeneklerin, görüşlerin ortaya çıkmasına imkan tanımaktır.



Kim tanıyacak bu imkanı?



Biz. Nasıl mı, tahammül sınırlarımızı geniş tutarak.



Eleştirel atmosferi yitirdiğimiz için ağlaşmak yerine, önce tahammül sınırlarımızı bir gözden geçirelim.



Bendenizin ısrarla cevabını aradığım soru şu: Siyasi baskılar mı gündelik hayatın eleştirel dilini imha ediyor, yoksa gündelik hayatta hiçbir zaman gelişememiş olan eleştirel dilimizin yokluğu mu siyasi dilin eleştiriye tahammülsüzlüğünü pekiştiriyor?



Türkiye olarak bizde baskın olanın 2. olduğunu düşünüyorum.



Tahammül sınırınızı ölçmek için size mini bir test hazırladım.



Sosyal medya ya da gerçek hayatta kimden rahatsızsınız önce bu sorunun cevabını verin.



a.

Sizinle aynı dünya görüşünün paylaşan insanların sığ ve pespaye yorumlarından...



b.

Sizinle aynı görüşü paylaşmayan insanların sığ ve pespaye yorumlarından...



c.

Sizinle aynı görüşü paylaşan ve paylaşmayan insanların mesafeli ve analitik dilinden...



Özet olarak şunu söylüyorum. Eleştirel ortamın yokluğu sadece siyaset ile alakalı değil. Meselenin ahlaki ve psikolojik boyutu siyasi gerilimin çok üzerinde.



Eleştiri namusu için size Orhan Okay ile Nurettin Topçu arasında geçen bir yazışmadan bahsetmek itiyorum.



Nurettin Topçu ile Ali Fuat Başgil çok iyi görüşen iki dosttur. Ali Fuat Başgil'in Din ve Laiklik adında bir kitabı yayınlanır. Kitap çok ilgi görür.



Nurettin Topçu, Ali Fuat Başgil'in kitabını beğenmekle birlikte bir takım ilmi hatalar görür. Bu konuda hem kitabı tanıtan hem de kritik eden bir yazı kaleme alır. Yazı o dönemin bütün hocalarında adet olduğu üzere Osmanlıca kaleme alınmıştır. Yazıyı Latin harflerine çevirmesi için Orhan Okay'a verir Nurettin Topçu:



“Şimdi bunun benim adımla çıkması Ali Fuat Bey'e karşı ayıp olur. Sen kendi imzanla neşretmek ister misin?” dedi. Ben de “el emrüfevka'l- edep” deyip yazıyı Peyami Safa'nın çıkarmakta olduğu Türk Düşüncesi dergisine gönderdim orada çıktı.”



Yukarıdaki paragraf eleştiri ahlakı için mihmandar hükmünde. Sorumluluk sahibi birey ne dostu incitmeyi göze alıyor ne de edebi kamuya borçlu olduğu düşüncenin zekatını vermekten geri duruyor.



Zekat sadece biriktirdiğimiz mal ve mülkün kırkta birini vermek değildir. Biriktirdiğimiz her şeyin zekatını vermekten mesulüz.



Nurettin Topçu, Ali Fuat Başgil'in Din ve Laiklik kitabının ikinci cildi için de bir yazı kaleme alıyor. Yazının yayınlanması mümkün olmuyor bir türlü. Sonunda kayboluyor. Yazıyı yayınlamama konusunda direnç gösterenler ihtimal Ali Fuat Başgil'e hürmet ettiklerini düşünüyordu...



Oysa uzun vadede en hakiki mihmandar fikrin hakkını veren eleştiridir.


#Nurettin Topçu
#Ali Fuat Başgil
#Osmanlıca
7 yıl önce
Orhan Okay’ın ardından/Düşüncenin ve eylemin zekatı olarak eleştiri
Meymenetsiz Menendez sonunda tosladı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü