|
Yağmalayan kim?! Yağmalanan ne!?

Kamuoyu ne vakittir sahnelenen protestolara aşina. Başörtüsü eyleminden memur eylemine, doktor eylemine kadar bütün eylemler "ses getirmesi" için teatral bir oyun olarak sahneleniyor. Kostümler, araçlar her eylemde eylemin gücünü arttırıcı yardımcı etken olarak devreye giriyor. Bu eylemlerde duruştan ziyade sahne performansı önemli .Ve evet haber olmak isteyenler "sahne performansı" üzerinden haber oluyor. Sahne performansı üzerinden haber olunurken maksat ve içerik unutuluyor geriye sadece sahneye koyanın/konanın "başarısı" kalıyor.

Haşmet Babaoğlu geçen hafta Sabahtaki köşesinde Münevver Karabulut''un babası ile ilgili olarak şu çarpıcı tespiti yaptı: "Acısını yaşayamadığı için "sahneye koyan" bir baba karşımızdaki! Acısı değil, acıklı bir hali var artık onun!"

"Acısını sahneye koymak", Haşmet Babaoğlu''nun bu kavramı yaşadığımız zamanı çok iyi özetliyor.

Gencinden yaşlısına, kederlisinden neşelisine,zengininden fakirine herkes kendini bir şekilde sahneye koyuyor.

İlkin İlahiyat hocalarından duyup bir hayli şaşırdığım "ben Cem Yılmaz''dan çok daha iyiyim" sendromu, toplumun bütün kesimlerine, katmanlarına yayılmış durumda. Herkes her şeyini sahnelemek derdinde. Herkes iyi oyuncu olarak "yırtacağını umut ediyor.

İçimizde uyumakta olan "şovmen" sahne aldı, "biz"e yer kalmadı.

Bu haftaya damgasını vurmuş bir olay/yazı "yırtma"nın ve sahne performansının hangi boyutlarda yaşandığını çok iyi örneklendiriyor. Bir kaç gündür Ahmet Turan Alkan''ın Zaman gazetesindeki köşesinde yazmış olduğu "Kuma" yazısı herkesin dilinde. Yazıyı okumadıysanız bile muhakkak duymuşsunuzdur.Hırsız kadın gündüz hırsızlığa girdiği evlerde evin kadını tarafından yakalanınca ben senin kocanın ikinci eşiyim diyor. Beni buraya o getirdi. Evin kadını da görmesin seni gözüm defol deyip çakma kumayı evden kovuyor. Çakma kumanın canına minnet. Bohçasını alıp çıkıyor. Bohçasında evden aşırmış olduğu eşyalar var tabi.

Ahmet Turan Alkan''ın "Kuma " yazısının nasıl "okunduğu"na dikkat ettim. Hemen hemen herkes "çakma kuma"nın performansına odaklanıyor. Kimisi kadın kadının kurdu, nasıl da hedefinden vuruyor muhatabını diye takdirlerini yolluyor; kimisi anahtar yuvaya girer girmez namaza durması da müthiş bir zamanla ama diyerek on üzerinden yüz puan veriyor "başarılı" hırsıza.

Diyeceksiniz ki el alemin ne dediğini sıralıyorsun da peki sen ne diyorsun.Ne diyeceğim! Birileri kafayı fena halde sahnede olmak ile bozmuşken birileri de fena halde hakem/eleştirmen rolüne soyunuyor. Hal böyle olunca da eylemin kötülüğünün dışındaki her şeyi konuşurken buluyoruz kendimizi.

Oysa esas konuşacağımız mesele güvenlik olmalı. Dünyanın, ülkemizin, hanemizin ciddi bir güvenlik sorunu var. Ne ki bütün olayları sahne performansı, jestler ve mimikler üzerinden "okumaya" kalktığımız için ruh sağlığı bozulan maktulün babasını, hırsızla burun buruna geldiğini ancak karakola gittikten sonra fark eden kadının dehşetini algılayamıyoruz. Maktulün babası ile her şey konuşulurken bir defa bile olsun bir lise öğrencisinin, 14 şubat münasebetiyle "sevgililer günü" kutlaması için beş yıldızlı otel partilerinde ne işi olduğunu medyanın asla konu etmiyor olması dikkat çekici değil mi?

Bu konuda herkes konuşurken eğitimcilerin hiç konuşmaması/konuşturulmaması olayın ibret boyutu ile ilgilenilmediğinin göstergesi değil mi?!Ama diyorsunuz ki hangi eğitimci.Haklısınız! Değil mi ki M.K'' sevgililer gününde çekilmiş fotoğraflarını öğretmenlerine gösterdiği bilgisine sahibiz. Öğretenlerin de "kızım ne bu hal diye nasihat etmek yerine" "birbirinize de pek yakışıyorsunuz" diye kutladıklarını biliyoruz. Öğretmen diye eline çocuklarımızı emanet ettiğimiz nice öğretmen var ki kafayı sadece "yırtmaya" takmış durumda. Eğitim, değer, erdemin lügatinde bile olmadığı yüzlerce öğretmen var.

"Bir musibet bin nasihatten yeğdir" günlerinde değiliz artık. Bir musibetin bin değerimizi birden öldürdüğü günlerdeyiz.

Herkes sahne ile ilgili. Oyundan çıkarılan ders kimsenin umurunda değil.

II

Son yaşadığımız felaketin boyutlarına dikkat buyurun lütfen. Depremi dört gün önceden haber veren tekniği konuşuyorduk değil mi? N''locak dört gün önce haberimiz olunca. Sel damla damla yağdı üstümüze. Afet Koordinasyon merkezleri. Sivil toplum örgütleri. N''oldu. Biz koordinasyon merkezleri, afetlere müdahale etmek için hazır ve nazır diye kendimizi güvende hissederken, başka bir "toplumsal örgütlenme"nin boyutlarından bihabermişiz.

Evet başka bir örgütlenme ile karşı karşıyayız. "Yağmalama komitesi": İstanbul''da su basan Basın Ekspres Yolu ve çevresindeki işyeri ile fabrikalardan sulara sürüklenen, çamurlara bulunan malları yağmalamak istediği iddiasıyla 60 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Zonguldak''tan minibüs tutup gelen bir grup da var.

Acılar sahneye konunca, sahneye konan acılar medya eliyle tekrar tekrar servis edilince, başkalarının acısından parsa toplamak için kilometreler kat edenler çıkıyor işte böyle ortaya.

Yağmacı olarak bir grup kişiyi görüp ayıplayınca kendimizi tertemiz hissedeceğiz öyle mi!!! Yıllardır hepimiz her şeyi "ses getirsin" diye yağmalamadık mı?

15 yıl önce
Yağmalayan kim?! Yağmalanan ne!?
Hanzala ne bilsin diplomasiyi?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit