|
2012 yılına pencerelerden, perdesiz evlerden girelim...

I-

31 Aralık 2011 akşamı, oturduğum mahalleye şöyle bir baktım.

Gördüklerim beni geçmişin kollarına bırakıp kaçtı.

Ne gördüm?

Sakinlerine henüz kavuşmuş yeni apartmandaki iki daire, kimliklerini mahalleye ışıklı bir mesaj olarak takdim ediyordu.

Birisinin sonuna kadar açık perdelerinden evin sokaktan en görünecek köşesine diktiği, itina ile süslediği cam ağacının ışıkları sızıyordu.

Öteki en ışıklı ev mesajını, uzaydan resmimizi çekenler için yol gösterici olarak ilan etmek üzere, balkonunu “yeni yıl dükkân aydınlatması” konseptinde hazırlamıştı.

Dairenin dış cephesi “beni görün ben buradayım/burada yılbaşı partisi var” diye kendini ilan etmeseydi mahremiyeti iptal eden perdesizliği dikkatimi çekmezdi.

Balkonunu ışıklarla donatıp, perdelerini sonuna kadar açan dairenin; perdeleri değil panjurları bile kapalı dururdu oysa.

Sonuna kadar açılmış perdelere, perdesiz evin mahremiyetini sokağa ifşa eden “sosyalliği”ne bakarken; zihnimin kuyularından pencere ve perde hikâyelerini çekip getirecek olan muhayyerkürdî şarkı, kalbimin pikabında dönmeye başladı: Kapat şu pencereyi aşkımız gizli kalsın/Bizi kimse görmesin saatler sessiz çalsın/Sızmasın dışarıya sesin, rengin, bakışın/Saatler sessiz çalsın.

II-

Her kuşağın nesneler ile ilişkisi farklıdır.

Nesnelere düşen aksimiz, eşyalarla olan ilişkimiz bize bizi gösteren aynadır. Ne ki fark etmeyiz.

1970''Li yılların penceresi Baki Suha Edipoğlu''nun dizeleriyle kayıtlı zihnimde.

Şair, “Kapat Şu Pencereyi “ diye başlayan dizelerinin, bir çocuğun zihninde Kıbrıs Barış Harekâtı''nın fon müziği olarak ebedileşeceğini hiç bilemezdi.

Kapat Şu pencereyi aşkımız gizli kalsın şarkısı benim zihnimde Ayten Alpman''ın sesinden “Bir başkadır benim memleketim” ile eş zamanlı döner daima.

“Perdelerinizi kapatın! Perdelerinizi kapatın! Lambaların etrafını kağıtla örtün!!!”

İhtarı yapan mahallemizin bekçisi.

Pencere: Karartma geceleri.

III-

1970''li yılların sonları ile 1980''li yılların başı Necip Fazıl''ın Kaldırımlar şiirinin pencerelerine emanettir zihnimde:

İçimde damla damla bir korku birikiyor/Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... /Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor/ Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

1980''lerde sessizliğin sesini silah sesleri bozar daima.

Sokaklarda tüp kuyrukları, su kuyrukları.

Sokakların tekinsizliği saatlere değil karanlığa ayarlı.

Yılın son günü Orhan Gencebay çıkacakmış, Nesrin Topkapı ekrana gelecekmiş haberleri terör haberlerinin içine bir tutam magazin olarak kaynar.

1980''lerin sonuna asi gençlik hikayesi olarak telsiz haberleşmesi düşer: Break break. Arkadaş arıyorum.

Telefon sahibi olmak için üç nesil geçer bazen. Telsiz “hemen şimdi” lüksünü sunan, “en haber değeri taşıyan nesne” olarak, ahlakımızı bozuyorlar şikayetleri ile dahil olur gündelik hayatımıza. Radyoda haberleri dinlerken birden bir telsiz haberleşmesinin pespaye muhabbeti doluverir oturma odasına.

Şimdilerde zenginliğimizi kişi başına düşen otomobil, devre mülk, yaz-kış tatilinin geçirildiği beş yıldızlı otel site sakini olma belirliyor. 80''li yılların ilk yarısında evdeki telefon bir zenginlik nesnesidir.

Telefon giren haneler ile televizyon giren haneler bütün mahallenin “kamusal alanı” işlevini görür.

Pencere/perde: Enstrümanını arayan Türkiye.

IV-

Mona Roza''yı sesli sesli okuyabilmek, en sevdiğim şiirdir diyebilmek için 1990''lı yılları beklemek gerekecekti:

Açma pencereni perdeleri çek/Mona Roza seni görmemeliyim/Bir bakışın ölmem için yetecek/Anla Mona Roza, ben bir deliyim/Açma pencereni perdeleri çek...

Üstat Sezai Karakoç pencereleri kapattı. Perdeleri çekti. Görmek ile görünme hiyerarşisinin yer değiştirdiği “yeni düzene” bir fotoğrafını bile bağışlamayacak kadar durduğu yeri terk etmedi.

Aldığı “büyük ödüller” pencereyi açmaya, perdeyi kıpırdatmaya ikna edemedi.

V-

2000''li yılların penceresi: “Dünyaya açılan pencere”.

Ekran tekinsizliği.

Kanıyor pencere.

12 years ago
2012 yılına pencerelerden, perdesiz evlerden girelim...
Kara dinlilerle milletin savaşı
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi