|
Artmamak, hep eksilmek...

Zaman gıcırdayarak geçerken, dünya uğuldayarak dönerken, koca adamlar hayatları boyunca uydurabildikleri tek yalanı tefrikaya dönüştürürken, bıçaklar hoyratça tene girerken, gerçekler ruhu acıtırken, taze yaralara kuru tütün basılırken, sancılar damarlarda tutuşurken, kapı zilleri kimsesizlikleri perçinlerken, ak saçlara asfalt karası sürülürken, hassasiyetler el çantalarının en dibine sürülürken, biraradalığın tadı, ipin ucu kaçırılırken, basamakların, panjur aralıklarının, yelpaze kanatlarının, kara kalem portrelerin akılda kalan çizgileri durmadan silinirken, gömlek ceplerinde tuhaf cinayetler işlenirken, düşmeyen, ısıtmayan, yatışmayan bir kötü heyecan içimizi doldururken, siperler terkedilirken, insaniyet cepheleri birer birer düşerken.. biz neyi yaşıyorduk, yaşıyoruz?

* * *

İçinizden caddenin ortasına atılmak, kudurgan arabaların acı frenlerine aldırmadan avazınız çıktığı kadar bağırmak gelmiyor mu sizin de? Sesiniz içinizdeki bütün sıkıntıyı götürüp atmosferin dışındaki bir yere atıncaya kadar sınırsız bir güçle bağırmak... Söylenmiş binlerce cümlenin zihninizdeki basıncını patlatıncaya kadar durmadan duraksamadan bağırmak... Bütün vitrin camlarını, bütün katı kalpleri, bütün betonarme vicdanları ve bütün merhametsiz sözleri çatlatıncaya kadar bağırmak... Durmadan konuşarak yaşanacak hiç boşluk bırakmamak ihtirasına kapılmış bütün o azgın çeneleri susturuncaya kadar bağırmak.. gelmiyor mu içinizden sizin de?

* * *

Her tür yüzeye yapışabilen kara delikleri var şehirlerin. Onları sanki bir deterjan reklamının afişlerini yapıştırıyormuş gibi büyük bir soğukkanlılıkla yapıştırıyorlar caddelerin en dikkat çekmeyecek yerlerine. Caddeler düzensiz korna seslerinin ritimleriyle akıp duruyor bu kara deliklerin önünde. Caddelerle aralarında zaten güçlü bir bağ kuramamış zayıf insanlar, çekim güçlerine dayanamayıp bir bir kapılıyorlar bu kara deliklere. Kapılıp ortadan kayboluyorlar. Kendi seslerinden başka hiçbir şey duymayan caddelerse, bu zavallı insanların bir bir eksilmesinin farkında bile olmuyor.

* * *

Üç beş kelimeyi arka arkaya ekleyebilmeliydik, biraz kendimizden bahsedebilmeliydik, biraz başkalarından, neden hiçbir şeyin dokunulamaz, yaşanamaz hale geldiğinden, neden kendi sırlarımızı kendimizden bile saklamaya çalıştığımızdan, neden geçen günlere karşı böylesine ilgisizleştiğimizden konuşabilmeliydik, sonra birkaç şaka yapabilmeliydik mesela, birkaç bilgiç gevezelik, belki birkaç da itiraf birbirimize, olurdu, güzel olurdu, çok çok güzel olurdu, hepimizin ihtiyacı var böyle dolu dolu konuşmaya, dolu dolu esmeye, dolu dolu koşmaya kelimelerle, gözlerimizde bizi arayan birinin ısrarlı, derin bakışlarına ihtiyacımız var, akıl dolu, içtenlik dolu, bizi bir el çantası gibi karıştıran, içimizdekileri bulmaya, tanımaya çalışan meraklı ellere ihtiyacımız var, hepimizin denizlere doğru akmaya, minik beyaz taşların üstünden sekerek, sağa sola kıvrılarak akmaya, tatlı suyu tuzlu suya kavuşturmaya, erimeye, karışmaya, kucaklaşmaya...

17 yıl önce
Artmamak, hep eksilmek...
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...