|
Bunca hareketin bereketi nerede?

Yüzeyde dolaşmakla yetinmeyip derinlere inmek, kabaca kavramaktan kaçınıp incelmeye çalışmak gerek... Yaşadığımız günlerin en kahredici yanılgılarından biri, derin gerçekler barındıran kelimeleri önümüzdeki kültür tahtalarına okey taşları gibi yan yana dizmekle yetiniyor oluşumuzdur. Günler boyunca dünyanın en güzel, en anlamlı kelimeleriyle oynadığınız halde, güzelliklerden azıcık da olsa bir nasip alamadan ya da anlamlardan ufacık da olsa bir kazanç elde edemeden yaşayıp gidebilirsiniz. Çoğumuza olan budur yazık ki! Güzelliğin ve anlamın sadece bu asırda ortaya konan ifadeleri, renkleri, biçimleriyle yetinmeyip, asırlar boyunca insan aklı ve kalbine düşen her anlam ve güzellikle doyumsuzca donattık hayatımızın her boş duvarını. Şimdi, tıpkı evlerimizin duvarlarına astığımız tablolar gibi sadece bakıyoruz sadece onlara. Anlam ve güzellikle insanlığımız arasındaki aşılmaz perde haline geldi bizzat anlam ve güzelliğin yaldızlı çerçevelerle çerçevelediğimiz halleri!



Eliyle göstererek, “Bir tablo daha lazım, şu duvar çok boş kaldı” dedi evin hanımı. “Orayı da kapatırsak, çevremizde duvarlar olduğunu unuturuz diye korkuyorum” diye geçirdi içinden evin adamı.



Ustalığını elindeki divitten bekleyen hattatın marifeti, hokkasındaki mürekkebin yettiği kadardır.



“Güzel, gerçeğin peşinden koşmayanlardan kendini gizler. Sanatın anlamı ve varlık nedeni hakkında düşünmeye yanaşmadan onu ele alıp değerlendirmeye kalkanların ruhsuzluğu ne yazık ki, sık sık, kaba bir şekilde basite indirgenmiş birtakım sözlere neden olur: 'Bunu hiç beğenmedim!', 'Hiç de ilginç değil'... Bunlar çok iddialı savlar, ama ne yazık ki gökkuşağını tanımlamaya çalışan doğuştan kör bir adamın savlarından hiç farkı yok!” diyor Tarkovski, gelmiş geçmiş en güzel kitap isimlerinden birini verdiği eseri 'Mühürlenmiş Zaman'da.



Sanat, sanatçı ve sanat eseri; toplumsal hayatın gerekli görülen yerlerine serpiştirilmek üzere düzenlenen çeşitli periyodik etkinliklere gereken hammaddeyi sağlıyor artık bugün. Onları işleyerek, kullanışlı hale getirerek, sahnelemeye uygun biçimlere sokarak, üstüne iddiasını kendi bile taşıyamayan cümleler ekleyerek pazara sürüyoruz. Buradan bir hareket hâsıl oluyor elbet... Peki ya bereket? O yok, neredeyse hiç yok! İnanmayan ne yaşadığına baksın!



“Derdi söze hapsedilebilir olan daha dertle tanışmış mıdır ya da o seven, her şeyi alabildiğine seven ama sorulsa neyi sevdiğini söyleyemeyen Fuzuli'nin sarhoşluğuna bir an için yanaşmış mıdır?” diyor Şule Gürbüz, inceliklerden itinayla dokuduğu kitabı 'Öyle miymiş?'te.



Ağzına içki nev'inden bir yudum bir şey koymadığı halde; gördüğü en ufak bir güzellik onu kendinden geçiriyor, kimselere izah edemediği bir sarhoşlukla etrafımızda dolaşıp duruyordu.



Hep böyle olmuştur; 'anlam'a eren sözü, tarifi, ifadeyi terkeder. Bizim söze müptelalığımız gönlümüzün ırağına düştüğümüzden...



Kokusuyla aleme ferahlık verecek bir damlacık gülyağı için, ömrünün bütün gülistanlarını bağışlayacak insanlar da var.



“Hiç aklından çıkarma” dedi meczup, “çorak tarlanın dikeni daima büyük olur.”


#Meczup
#Sanat
7 yıl önce
Bunca hareketin bereketi nerede?
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu