|
"Güncelin despotizmi"

Yazının başlığını Haluk Şahin''den iktibas ettim. Kavram kendisine mi ait bilmiyorum ama bana son derece önemli ve meramı ifade bakımından da oldukça aydınlatıcı geldi. Malum, kendisi hem senelerini fiilen bu meslekte geçirmiş tecrübeli bir gazeteci, hem de üniversitede bu konuda dersler veren, öğrenciler yetiştiren bir hoca... Dolayısıyla iki kelimelik bu terkibin ifade zenginliğine şaşırmamak gerek... Şahin''in "güncelin despotizmi" olarak ifade ettiği meseleye uzun zamandır kafa yorduğu anlaşılıyor. Hatta bu rahatsızlığı onu bir karar verme noktasına kadar da getirmiş. Uzun yıllardır sürdürdüğü köşe yazarlığını da, televizyon programcılığını da bırakıyor Haluk Şahin. Söylediğine göre bundan sonra sadece üniversitede hocalık yapacak ve konferanslar verecek. Dışarıdan bakarak tablonun bütününü görmek istiyor artık.

Gazetecilerin, özellikle de Haluk Şahin''in yaşlarında bu türden kararlar verdiğini görmeye pek alışık değiliz. Ancak Şahin''in bu kararını anlayabilmek benim için zor değil... Anlamakla kalmıyor saygıdeğer de buluyorum.

Şu sözleri özellikle altı çizilecek derecede önemli bana göre: "Artık güncelin despotizmi altında yaşamaktan yoruldum. 25 yıl köşe yazısı yazdım. Her sabah uyandığımda acaba Başbakan ne dedi, bugün ne oldu diye düşündüm. Güncelin peşinde koşmaktan hiçbir şey göremez oldum."

Bunlar tecrübeli bir gazetecinin sözleri... Güncelin despotizmi altında geçen yılların insanı artık hiçbir şey göremez hale getirdiğini ifade ediyor. Bu benim de bu köşede defalarca dikkat çektiğim çok hayati bir konu... Ancak sadece gazetecilerle ya da daha genel anlamda medyayla ilgili değil aslında bu konu... Medyanın müşterisi konumundaki bireyler, yani toplum da bu süreci ayniyle yaşıyor artık. Çünkü kitle iletişim araçları o kadar çeşitlendi, kollarını o kadar çok yönden hayatımızın içine kadar uzattı ki, artık duygularımızı ve düşüncelerimizi de büyük oranda medya kodları belirliyor. Öyle olunca, Haluk Şahin''in bir gazeteci olarak yaşadığı zorlukların, masanın karşı kıyısındaki insanlar için de geçerli olduğunu düşünmek mecburiyet halini alıyor.

Haluk Şahin mesleği icabı güncelin peşinde koşmaktan hiçbir şey göremez hale gelmişse, güncelin peşinde koşmayı gündelik alışkanlık haline getiren bireyleri bu durumdan kim kurtarabilir? Her güne "Acaba bugün ne oldu?" merakıyla uyanan zihinlerin, geçmişi ve geleceği içine alan şümullü bir zaman tasavvuruyla hayata bakabilmeleri mümkün olabilir mi? Hayatın inceliklerine ya da insan ruhunun derinliklerine dair herhangi bir soru, güncelin sultası altında ihtiyarını yitiren bir zihnin dikkatini çekebilir, onu harekete geçirebilir mi?

Haluk Şahin medyanın içinden biri... Yani yıllar boyunca güncelin gündemleşmesine az ya da çok katkı sağlamış isimlerden... Sıradan insanınsa ne güncelin önceliklerine, ne o önceliklerin gündemde kapladıkları yere karar verme imkanı var. Onlar sadece tabi oluyorlar güncel ya da gündem diye önlerine konanlara...

Dolayısıyla güncelin peşinde koşup tablonun bütününü gözden kaçıran herkes için körleşme kaçınılmaz görünüyor. Medya tabiatı icabı günceli, yani yarın eskiyecek olanı sunuyor bize. Gözümüzü sadece ona diktiğimiz için göremez olduğumuz ne peki? Geriye kalan her şey! Hayat yani, hayatımız!

13 yıl önce
"Güncelin despotizmi"
Var mı İstanbul’un canına okuyacağız diyen?
TOKİ hâlâ neyi bekliyor?
Silopi’yi gösterip, Cerablus’a razı etmek
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”