|
Kötülüğün müşterisi kim?
Tahrip gücü yüksek her olay, öncelikle doğrudan hayatlarına kastettiği insanları değil, kurbanları üzerinden kitlelerin psikolojilerini hedefliyor. Olay ne kadar vahşiyse, bu kirli hesabı yapanların kalabalıkların sinir uçlarıyla oynama kabiliyeti o oranda artıyor.

Basit bir hesap bu ve yıllar boyunca bu kurguyu doğrulayan o kadar çok kötü örnek yaşadık ki artık neredeyse hepimizin aklı bu kadarına eriyor. Aklımız eriyor ama önceden bildiğimiz bu senaryoya rağmen sinir uçlarımızı yine de muhtemel hiçbir toplu ya da bireysel 'suikast'tan koruyamıyoruz.

Yaşadığımız her acı olayın ardından, daha toz duman ortadan kalkmadan birbirimizi suçlamaya ve yürek dayanmayan bütün o vahşet görüntülerini karşıtımız olarak konumladığımız birilerinin üstüne 'insanlık suçu' etiketiyle sabitlemeye çalışıyoruz.

Önemine binaen kestirmeden gitmeyip meseleyi gelin biraz daha açalım...

Olayın şokunu üstümüzden atar atmaz; biz daha ziyade kimin kimi neyle suçladığının ve hangi tarafın söylediğinde haklı olduğunun tartışmasına yöneliyoruz.

“Tartışma” kelimesinin hafif kaldığının farkındayım; biz aslında birbirimizi yemeye başlıyor, birbirimize yönelttiğimiz ilk birkaç kelimenin ardından artık birbirimizi duyamayacak kadar hem birbirimizden ve hem de aklıselim dairesinden uzaklaşıyoruz.

Kısa zamanda durum, bütün zihinlerin bulduğu her şeyi birbirinin üzerine fırlattığı bir kör dövüşüne dönüşüyor.

Bırakın birbirini anlamayı, dinlemeye bile tahammülü olmayan, giderek aynı şehirde değil, aynı ülkede değil, adeta aynı gezegende bile bir diğerinin varlığını istemeyen şuursuz organizmaların topluca kendilerini ve hayatı tükettikleri bir itiş kakış hali... Aşağı yukarı böyle kahredici bir fotoğrafa dönüşüyor her şey!

Bu fotoğraf, en başta altını çizdiğimiz senaryoyu kurgulayanların, yine en başta bizim için, yani kitleler için, yani kalabalıklar için, yani toplum dediğimiz birleşim kümesinin içinde yaşayanlar için yazdıkları ortak rolü nasıl büyük bir başarıyla oynadığımızı belgeliyor. Böyle bakınca kaçınılmaz şekilde aklımıza gelen soru şu: Onlarca insan, biz sinirlerin aklı devre dışı bıraktığı bu canhıraş oyunu gönüllü oynayalım diye mi hayatını kaybediyor?

Oyun olduğunu bildiğimiz bir kirli oyuna her oynamamız istendiğinde tereddütsüz katılmak... Bunun akıl sahipleri için insanca bir açıklaması olmamalı!

Şöyle tersten bir okuma yapalım: Sinir uçlarını açıkta bırakmayan, birbirine karşı bakışında önyargılarına yenilmemeyi başarmış, hakkaniyeti elden bırakmayan hassas bireylerin oluşturduğu bir toplum olabilsek; kirli oyunlar kurgulamayı sevenler herhalde böyle iş yapmayacağı baştan belli bir senaryoya yatırım yaparlar mıydı?

Cumartesi günü, her gün en az bir kere altındaki geçitten geçtiğim meydanda patlayan bomba; bizi körlemesine birbirimize düşürmek yerine, acıyı paylaşmak üzere insanca birbirimize yakınlaştıracak bir etkiye sahip olsaydı, zaten belki de hiç patlamayacaktı!

“Suçluyu aramak” ya da daha acıtıcı şekilde söylersek, “suçu üstüne yıktığımız taraf üzerinden toplumsal haklılığımıza malzeme biriktirmek” gayreti bizde reflekse dönüşmüş olmasaydı; hayat kötülerin hesaplarına herhalde bu kadar açık olmayacaktı.

Dünyada ve ülkemizde kötü senaryolar yazıldığına, kötü karakterlerin bin bir türlü hesapla topluma, insana, zihinlere tuzaklar kurduğuna inanmıyor değilim. Sadece şunu söylüyorum; bu tür kötü senaryoların, böyle kirli oyunların 'makul projeler'e dönüşmesini sağlayan asıl malzeme öncelikle biziz! Bizim her eser rüzgarla aklıseliminden kopup oraya buraya sürüklenen insanlığımız!
#tartışma
#insan
#hayat
9 yıl önce
Kötülüğün müşterisi kim?
Âlem-i kebîr’in mûsikîsinden Âlem-i sağîr’in mûsikîsine
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü