|
Lafı gediğinden kim çıkarıyor?
Yıllar boyunca hep aynı yanlışları hep aynı ifadelerle eleştirmeye devam etmek, bizim de bir yerde takılıp kaldığımızı, hiç mesafe alamadığımızı göstermez mi?

Temeli ezber tekerlemeler üzerine atılan bir bina, tefekkürün ağırlığını taşıyabilir mi?

Öyle anlaşılıyor ki, en başta anlatmak için yola çıkanlar, anlamakla pek fazla vakit kaybetmek istemiyor.

Salt biriktirmeci bir entelektüel çaba idrakin yolunu kısaltır mı, yoksa uzatır mı?

Herhangi bir meselenin özünü teferruatının içinde arayıp bulamaz hale geldik!

Hazırkalıp kavramlarla konuşmaya başladığımızda, güdümlü zihinlerle yürümeyi kabul etmiş oluyoruz.

İnci arayanın ummanın derinliklerine dalması gerek diyor eskiler, çöplükte inci aranmaz.

Çıplak gerçeği aramaya, ancak kelimelerimizin üzerine giydirilmiş binbir türlü kıyafeti çıkardıktan sonra başlayabiliriz.

Zihinlerimizde yaşamak için ayrı, düşünmek için ayrı kelimeler bulundurmayı gerekli görüyorsak; hayatlarımızla fikirlerimiz arasındaki uzaklıklara hiç şaşırmayalım!

“Seni anlayamıyorum” dedi çaresizce biri. “Çünkü beni tarif edemiyorsun!” dedi diğeri.

Hiç sorduk mu kendimize, arife niye tarif gerekmez diye!

Denizi, dağları, yıldızları, börtü böceği anlatmak için kullandığımız kelimeler neden meramımızı anlatmaya yetmesin; Allah'ın ayetleri bunlar değil mi?

Bir sürü tanımlayıcı-sınırlayıcı kavram ürettik; çünkü gerçeği laboratuarda kendimiz imal etmek istiyoruz!

Kavramları üst üste, yan yana mantıklı bir şekilde dizerek düşünmeye, anlamaya çalışıyoruz, legodan şato yapmak gibi bir şey bu!

Ya çözmeye çalıştığımız bütün o denklemlerin tek bilinmeyeni aslında biz isek!

Hakikatle arasına girmesinler diye kendi söyleyeceklerinden kaçan insanlar da var!

Dikkat buyurun: “Sükût da tevhiddir” diyor gönüllerin Fethi abisi, Allah kabrini pürnûr etsin.

Belki de sadece kalbimizde yaşayıp, ısrarla çağırsak da hiç lisanımıza gelmemeli bazı kelimeler...

“Allah aradığını sana verecektir. Özlemin nereye uzanıyorsa orada olursun; doğrusu, kuş kanatlarıyla, mümin özlemiyle uçar.” buyuruyor Hazreti Mevlânâ, Fihi Mâ Fih'te.

Parmağının ucuyla suya dokundu ve “Keşke bu kadar çok özlediğim şeyin ne olduğunu bilebilsem!” diye mırıldandı beyaz saçlı adam.

Biz işitmeyi bıraktık diye, bizi hakikate çağıran ses sustu mu sanıyoruz?

“Her gece rüyamda renk renk açıyorum” dedi sabırsız tomurcuk!

“Sen gönlüne sofrayı kur ki” dedi meczup, “acıkan gelsin, otursun!”
#Hazreti Mevlânâ
#Sükût da tevhid
#Fihi Mâ Fih
9 yıl önce
Lafı gediğinden kim çıkarıyor?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Futbol oyununda oyun: Cinsiyetsizlik propagandasına dönüşen spor
Emirlikler ortada kaldı!
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”