|
‘Yaralı bilinç’
Eski mesleklerin hepsinin insanın ihtiyaçlarını gidermek için düşünüldüğü aşikâr... Son yüzyılda ortaya çıkmış ve öncesi olmayan mesleklerin büyük kısmı ise insanın zaaflarını kazanca dönüştürmek üzere icat edilmiş meslekler...

Allah insanın hayatını sürdürmesi için gereken her türlü nimeti fazlasıyla yarattı. “Yetmez!” dedi isyan edenler ve had aşıldı, insana bir daha hiçbir şey yetmez oldu.

“Bugünkü dünya manzarası, ekolojik ve insanî felaketiyle, aklına tapan 'aydınlanma hareketi'nin eseridir. Pozitivizmi, indirgemeciliği, yatay nedenselliği, 'bilimsel' materyalizmi anlamadan bu gidişatı, yani küresel intiharı anlayamayız. Ancak paradigmanın dışına çıkıp, tıpkı bir balığın akvaryumun dışından akvaryumu izlediği gibi, aklına tapan delilerin dolaştığı bu tımarhaneye bakarsak belki bilip de unuttuklarımızı tekrardan hatırlarız” diyor Mustafa Merter hocamız, ceddine rahmet!

Endüstriyel her ürün sonradandır; varlığını, insanın kendi tabiatında olmayan bir ihtiyaca inandırılmasına borçludur. Yani her endüstriyel ürün, insanı tabiatının dışında düşünmeye sevkeden bir senaryonun, kasıtlı bir kurgunun eseridir.

Talep, arzın zincirli kölesidir.

Adına 'tüketim' dediler, uyanamadık. Adımıza 'tüketici' dediler, yine uyanamadık. Her şey tükenmeye yüz tuttu, şimdi hep bir ağızdan şikayet ediyoruz.

Bize hayat veren şeyleri terkederken ne kadar dirençsiz, canımızı uyuşturan şeylere bağımlı olurken ne kadar arzuluyuz.

Hepimiz kendimize soralım; bugün bırakmayı aklımıza bile getiremediğimiz bütün bu türedi bağımlılıklarla yaşarken, hâlâ bir irademiz olduğunu söylemeye nasıl devam edeceğiz?

“Yırtarak açtığımız zarflarda/ büyük tecimevlerinde, büyük çarşılarda/ pokerde-sinemada-genelevlerde/ ne bir suçlu çağrışımı, ne karabasan/ yalnız o herkesler/ o herkesler kendine akarak boğulan/ ve sürdüren bir güleç kocamışlığı” diyor 'Partizan'da İsmet Özel, Allah ömrünü bereketlendirsin.

Basit ve genelgeçer kelimelerle sayısız tarifini yaparak 'insan'ı görünmez kıldılar.

“Yakını mı iyi göremiyorsunuz, uzağı mı?” diye sordu doktor. “Ben bana neyin uzak, neyin yakın olduğunu göremiyorum!” diye çaresiz bir cevap verdi hastası.

Bütün ömrünü döküldüğü kalıbın hiç dışına taşmadan geçiren insanlar da var.

Lise yılları, bir 10 Kasım günü, sabah her zaman uyandığım saatte uyanamadığım için okula epeyce geç kalmıştım. Koşar adım okula doğru giderken, müdür beyin okulun bulunduğu sokağın başında beklediğini farkettim. Aynı sokağın iki ucunda oturuyorduk, komşu sayılırdık yani. Küçük bir baş selamıyla yanından aynı telaşla geçip gidecekken beni durdurdu, ben ne olduğunu bile anlayamadan sağ yanağıma şiddetli bir tokat attı. Meğer orada törene geç kalan 'devrim kaçağı' öğrencileri bekliyormuş. Hadlerini bildirmek için...

“Bazı şeylerin acısı geçmez” diyorum ben, “ne unuturuz, ne barışırız!”
#Pozitivizmi
#tüketim
#10 Kasım
٪d سنوات قبل
‘Yaralı bilinç’
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle