|
Yaygın medya mahcubiyeti hakkında...

Seçim zamanları, medyanın köşe ağalarının halk gerçeğine tosladığı tarihi sonlara bağlanabiliyor. 22 Temmuz''da da aynen böyle oldu. Yaşanan şaşkınlığı izlemek benim açımdan son derece eğlenceli... Durumun gözümde nasıl canlandığını biraz tarif etmeye çalışayım... Daha doğrusu zihnimde kurguladığım bir karikatürü size kelimelerle çizmeye çalışayım. Kocaman bir deniz düşünün, kıyısında balık tutmaya çalışan bir şaşkın adam... Neden şaşkın? Çünkü oltasını o kocaman denize değil de, yanındaki plastik kovanın içine atmış. İşte bu balık tutamama ve tutamayacak olma hali beni eğlendiriyor. Özellikle de bütün bu şaşkın balıkçıların kendi beceriksizliklerini oltaya yıkma gayretleri...

22 Temmuz seçimi, arzettiği siyasi manzara bakımından çok detaylı incelemeleri, araştırmaları hak eden sonuçlar ortaya koydu. Ancak ben bu yazıda hem bu “puzzle”ın bir parçası, hem de kendi başına dev bir konu başlığı olar halk-medya yabancılaşması üzerinde durmak istiyorum. Çünkü bu konu anlaşılmadan ortaya çıkan seçim fotoğrafını anlamak da mümkün olmayacak. Özellikle kaybeden siyasetçilerin, eğer yollarına devam etmek gibi bir düşünceleri varsa, halkla medya arasındaki ilişkiyi iyi okuması gerekiyor.

Yaşanan son seçimin en hince yorumu, “halkın medyayı dereye götürüp susuz getirmesi” şeklinde yapılabilir. Tırnak içine aldığıma bakmayın, buradaki hinlik bana ait!.. Hayatının önemli bir bölümünü medyanın orasında burasında geçirmiş bir adam olarak, Türkiye''nin sosyolojik fotoğrafının en aksak unsurunun medya olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak medya kendi aşiret mantığı içinde fazlasıyla gelişkin zihinsel savunma reflekslerine sahip olduğundan bu gerçek sürekli inkar ediliyor. Düşünün belli bir takvimi olan, belli bir zamana yayılan bir seçim süreci yaşanıyor. Bu süreçte yüzlerce muhabir, onlarca köşe yazarı Anadolu''yu dolaşıyor. Yine neredeyse yüzlerce kamuoyu araştırması yapılıyor. Ve sonuçta her iki seçmenden birinin aynı partiye oy verdiği bir seçimin ardından, her iki köşe yazarından biri mutlaka okurlarından özür dilemek zorunda kalan bir medya mahcubiyeti ortaya çıkıyor. Bakın modaya uyup ben de bu medya mahcubiyetinin kodlarını çözeyim.

1.Türkiye''nin bütünlüğünü tehdit eden en önemli bölünme tehlikesi halkla medyanın birbirine yabancılığıdır. Bu ikisi coğrafi bir karışıklık, acayip bir mekân sıçraması sonucunda birbiriyle karşılaşmış gibidir. Ya halk bu medyaya ait değildir ya da medya bu halk için değildir.

2.Medya gerçekliğinin bu kadar ofsaytta kalmış olması, halkın bu medyayla ilgisinin bilimkurgusal ya da mizahi bir bakış açısıyla kurulduğuna işaret ediyor.

3.Seçim sonuçlarıyla ilgili neredeyse bütün tezleri çöpe gitmiş olan köşe ağaları, bugünden sonra bilirkişiliklerini hangi ülke gerçekliği üzerinde temellendirecekler.

4.Seçimden başarısız çıkan siyasi liderleri istifaya çağıran bu bilmezkişiler, kendi komple başarısızlıklarını neden bir istifa sebebi saymıyorlar. Sonuçta köşe yazarı olmak saksı çiçeği olmak gibidir, çiçek açmazsanız söker yerinize başka çiçek ekerler.

5.Medya büyük oranda bir özel sektör faaliyeti... Bu kadar bilmezkişiye hangi sektörde, hangi patron daha fazla tahammül eder.

17 yıl önce
Yaygın medya mahcubiyeti hakkında...
Hiç kimse "önce insan" değil
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS