|
Yaz yazısı

Baharla ilgili hissiyatımı yazalı kaç gün oldu, aradan ne kadar zaman geçti, bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var, o bahar artık eski bahar. Yaz geldi çattı ve alnıma biriken ter damlacıklarına bakılırsa artık geleneksel "bunaltı" yazımı yazmamın zamanı geldi çattı.

Biliniz ki önümüzdeki uzun sıcak yaz boyunca bu köşede akıllı mantıklı cümle okumanız zor olacaktır. Tirajı bir milyonu aşmış gazetelerden birinde yazıyor olsaydım, bu sorun olmazdı. Çünkü öyle anlaşılıyor ki o gazeteleri okuyanlar, köşe yazarlarının yazılarını yazarken zaten akıllı ve mantıklı olmasını beklemiyorlar. Tevazuu bir kenara bırakmam gerekirse, birçok defalar işim gereği o yazarların yazılarında gözlerimi gezdirirken benim cümlelerimin bile onlarınkinden çok daha fazla akıl ve mantık ihtiva ettiğini fark etmişimdir. Şimdi şu yaz günlerinin başıma zabıta gibi diktiği güneşin altında, zannediyorum en büyük endişem de yine onlara benzemek olacaktır. Özellikle de bütün öksürtmeyen köşe yazarlarının kalp kıpraşmalarını pazara çıkarttığı Pazar günleri...

Bakın işte böyle oluyor, sıcak kafama vurdukça, beynim anormallik salgılıyor ve ben ele avuca sığmaz bir ruh haline bürünerek saldırganlık salgılıyorum. Bütün bu sosyal psikoloji kayyumlarının, toplumsal süreci kenelerinden arındırmanın gayretinde olduğunu unutuyorum. Hazır köftenin, hazır pizzanın, hazır salatanın ve hazır mantının satıldığı ve satın alınabildiği bir zamanda, giderek marketleşmekte olan matbuat medyasının kendi hazır kanaat servislerini hizmete sokmayabileceğini nasıl oluyordu da umuyordum. Olamazdı ve nitekim olmuyor.

Bunun insanin işini epeyce kolaylaştırdığını da itiraf etmeliyim. Her sabaha o gün içinde ne düşünmek istediğine karar vererek uyanabilen herkes, bu medya mayalanması yöntemi sayesinde gün boyu zihinsel bir rahatlık yaşayabiliyor. Yüksek tirajlı bir gazete alıp sizin kafanızdaki ana fikre uygun başlığı atan köşe yazarlarından birini seçiyorsunuz. Sonra o sizin yerinize klişeler arasından bir seçme yapıyor, sizin yerinize bir şeyleri destekliyor, bir şeylere karşı çıkıyor, siz de rahatlamış olarak gazetenizi katlayıp çantanıza koyabiliyorsunuz.

Peki bu gazetenin neden yüksek tirajlı olması gerekiyor. Çünkü küçük tirajlı gazetelerde genellikle belli bir tavrı, çizgisi olan insanlar bir araya gelmiş, eli ikide bir kalem de tutan böyle insanlar bir nevi o gazete çatısı altına sığınmış oluyor. Oysa büyük gazeteler öyle değil, büyük tiraj müşteri memnuniyeti kavramının zorunlu olarak ciddiye alınmasına neden oluyor. Böyle gazetelerde fikirleri birbirine en zıt iki öfkeli adamın gazete sayfaları kapatıldığında birbirini öpecek şekilde karşı karşıya yazılarını döktürebildiklerine rahatlıkla şahit olabiliyorsunuz. Gerçekten öfkeli tazılar ve tavşanlar aslında onlar... Ama bunu kendileri bile bilmiyor, sadece gazeteyi yapanlar, hamurunu yoğuranlar, formülünü hesaplayanlar biliyor. Hatta bazen yorulup sakinleştiklerinde değnek uçlarıyla dürtüklenip kavgaya uyandırıldıkları bile oluyor. Ne diyordum, buraya hangi mevzudan geldim, geldiğim yere hangi vesaitle dönerim, hiçbir fikrim yok. Çünkü yaz beni geçici olarak böyle malûl hale getiriyor. Fikirlerimi saldırganlaştırıyor, düşüncelerimi karıncalandırıyor, akıl ve mantıkla bağımı da epeyce zayıflatıyor. Kafamı bir havuzun içine soksam da diyorum, beynimi azıcık yıkasam bari!

17 yıl önce
Yaz yazısı
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz