|
Yerli malını hangi "yerli" alacak?

Okul denince benim aklıma kurşunkalem ile tebeşir kokularından oluşan o enteresan koku gelir. Belki buna biraz da is kokusu ekleyebiliriz. Aradan çok uzun zamanlar geçmiş olmasına rağmen o koku bugün hala hafızamın koku çekmecesinde canlıdır. Kolay değil yıllarımız geçti o sınıflarda, çocukluğumuz, ilkgençliğimiz, ilkbaharımız... O yıllara dair hatırladığımız ne varsa o okul kokusu ile birlikte vardır. Bunun tek istisnası her yıl Yerli Malı Haftası''nın sembolik olarak kutlandığı bir tek gündür. O gün evlerimizden getirdiğimiz meyvelerin kokuları ele geçirirdi sınıfları. Sıraların üstüne yayılan elmalar, armutlar, ayvalar, portakallar ve mandalinalar mis gibi kokularıyla küçük çapta bir şenlik havası estirirlerdi okulun içinde. Bu sebeple olacak, "yerli malı" kavramını uzun yıllar boyunca bir meyve şenliği, bir elma-portakal festivali olarak düşündüm ben. Meğer daha ziyade ekonomik, hatta sınai bir durummuş "yerli malı" ile kastedilen. Her biri aynı zamanda birer "tüketici" olan vatandaşlar, rutin hale getirilmiş böyle bir bilinçlenme etkinliği çerçevesinde ihtiyaçlarını kendi ülkesinin mallarından karşılamaya teşvik ediliyormuş.

Bunun elmayla, portakalla, ayvayla ne ilgisi var peki? Cevabı basit; o tarihlerde ülkemizin okullara getirilebilecek, sınıflara sığdırılabilecek, minicik dimağlarda örnek teşkil edebilecek çok fazla "yerli malı" ürünü yok malumunuz. Ayakkabıdan çizgili pijamaya, önlükten don lastiğine kadar her şeyin hem bankacılık yapıp hem de mağaza işleten Sümerbank''tan alındığı günlerden sözediyoruz. Adı her ne kadar Sümerlerden geliyor olsa da yerli malı üretimin o yıllardaki efsanesiydi taksitle de satış yapan bu mağazalar. Ama takdir edersiniz ki sınıfın içinde çizgili pijamayla, don lastiğiyle filan bilinç oluşturmak epeyce müşkül bir işti. Hele o neredeyse bir tuğla kadar ağır potinlerle hiç mümkün değildi. Arkadaşımın böyle bir ayakkabısı vardı, oradan biliyorum. Adım atarken ayak topuğu yerden kalkınca ayakkabının topuğu hiç tınmaz, yerde kalırdı. Yani bütün bunların çocuklara söyleyeceği bir şey yoktu ve yerli malı kutlamaları için henüz tadını, lezzetini kaybetmemiş elmalar, ayvalar, portakallar biçilmiş kaftandı.

Şimdi devran değişti, yerle malı denince akla gelebilecek başka şeyler de var. Hem de "yerlilik" deyince akla gelebilecek şeylerden çok daha fazla... Şimdi kıtlığı çekilen şey daha ziyade "yerlilik" hali... Bizim okullu olduğumuz, sınıfları doldurduğumuz o Türkiye, imtiyazlı bir azınlık dışında kimseye yerli olmak dışında bir seçenek üretmeyen bir Türkiye idi. Şimdi dünyanın küçüldüğünden, büyük bir köye dönüştüğünden, sınırların kalktığından, birkaç tuşa dokunarak dünya vatandaşı olunabildiğinden dem vurmanın adetten sayıldığı yeni bir devri, globalleşme çağını idrak etmekteyiz. Böyle globalleşeduran bir dünyada, bir toplumun değişe değişe serseme dönmüş insanlarına "yerli üretim" mesajları vermekte elması, armudu, portakalı elbette kifayetsiz kalıyor.

Yine de bu evvel zaman adetini sürdüren okullarımız var. Etraftan duydum; sabah giderken okula meyve götürmesi gerektiğini söylüyormuş bugünlerde çocuklar. Ben meyve yemek suretiyle okulun içinde birkaç saat dersleri kaynatma adetinin tamamen ortadan kalktığını sanıyordum oysa. Ne güzel! Mini mini çocuklar ayaklarında adidas-nike ayakkabılarıyla yollara düşüp, barbie bebek ya da bakugan zıpırı çıkartmalı çantalarının içinde zamane tarım teknikleriyle tadı kaçırılmış meyveler taşıyorlar ya heyecanla okullarına, gam yemem artık ben! En az yarım nesil daha kurtarırız bu rüzgarla biz!

12 yıl önce
Yerli malını hangi "yerli" alacak?
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu