Bu soruda nereden çıktı demeyin, az biraz sabredin.
Hatırlayın,
gazetesinde
'ın hazırladığı bir haber sürmanşet oldu. Haber
başlığıyla verilmişti ve Konya'daki bir hastanede tesettürlü iki ultrason uzmanının bir çobanın ultrasonunu çekmediği üzerine kuruluydu.
. Mahkemelik oldu filan. Ayrıntıya girmiyorum.
Haberin Hürriyet'te yayınlanmasından bir ay sonra o zamanki
Yani Hürriyet sürmanşetten verdiği haberini bizzat gazetenin yayın yönetmeni marifetiyle yalanlamış oldu.
Bugün de benzer bir durum söz konusu. Birkaç gün önce son dönemde ne hikmetse öne çıkartılan bir muhabiri üzerinden
,
programının sahibi olduğunu söyleyen Türk asıllı bir Amerikalı ile New York'ta röportaj yaptı. O kadar sorunlu bir röportajdı ki hakkında soruşturma başlatıldı.
Hatta Saymaz ifadeye çağrıldı.
Peki Hürriyet ne yaptı?
Habere imza atansa
oldu. Murat Yetkin sanki kendi gazetesinde ByLock hakkında
anlamına gelecek ifadeler yayınlanmamışçasına ByLock'u anlattı, “delil” olduğunu söyledi.
Bundan
Aydın Doğan ise bu milletin hafızasıyla dalgasını geçiyor.
Haksız mıyım?
MHP lideri Devlet Bahçeli'yi yine hedefe koydular?
Başkanlık tartışmalarındaki sözleri nedeniyle…
Çünkü: Her açtığı kilit, memleketi bir fazdan başka bir faza geçirdi.
Çünkü: Gerektiğinde memleket çıkarlarını parti ve şahsi çıkarlarının üzerinden gördü.
Bu kez de aynısı olacak endişesine kapıldıkları için Bahçeli'nin “ikircikli bir tutum” içinde olduğu algısını yayıyorlar.
Ayıp ediyorlar…
Şort giydiği için belediye otobüsünde hemşirenin yüzüne tekme atan “herif” ilk celsede salıverildi. Tutuksuz yargılanacak. Vicdanlar sızlamıştır.
İnsanın geleneğe, toplumsal normlara, ahlak değerlerine uymaması başka bir şey, o insanın o değerlere uymadığı gerekçesiyle bir başkası tarafından cezalandırmaya kalkışması başka bir şeydir.
Kaldı ki beğenmesek ve yadırgasak da “şort giymek” yürürlükteki yasalara göre yasak da değildir.
Giyim kuşamını beğenmedik diye bir insana fiili saldırıda bulunmak haddi aşmanın ötesinde kriminal bir durumdur.
İlk celsede aramıza salıverilen bu “vak'a”nın ya da benzerlerinin yarın bir gün bir başka kadının etek boyuna, üzerindeki bluzuna, başörtüsüne, çarşafına ya da makyajına laf edip saldırmayacağının garantisi yoktur.
Şort giymek iyi mi kötü mü, kabul edilebilir mi edilemez mi tartışmasını bir kenara bırakıp, bu saldırı olayının failinin en ağır şekilde cezalandırılmasını savunmak gerekir.
Yoksa, her önüne gelen beğenmediğine ceza kesmeye kalkar ki o zaman kamu düzeninden söz edilemez.
Yanılıyor muyum?
Hep kazananlar bugün elini taşın altına koymaktan geri durursa devlet gereğini yapmasın mı?
Bankalar, plazalar, gökdelenler, rezidanslar, devlet ihaleleri, rantlar, kamu kaynakları… Daha da sayabiliriz.
“Devletin ürettiği kaynaklarla büyüyüp semirenler zor günlerde ne yapacak?” sorusunun peşine düştüm.
Görebildiğim kadarıyla, sıcak paranın cazibesinden bir türlü kurtulamayan iş çevreleri Körfez'den gelen dış kaynakları “inşaat sektörü”nde değerlendirerek yol almanın hesabını yapıyor hala. Yarın bir gün “Körfez'den nakit gelişinde bir sıkıntı olursa ne olacak?” sorusu kocaman bir muamma. O yüzden hükümet sürekli reel sektörü destekleyen, teşvik eden pozisyonda.
Buna mukabil kısa vadede büyümeyi hedefleyenler sadece bir sektör (inşaat) üzerinde yoğunlaşıyor.
Bu durum IMF'li dönemde TÜSİAD'ın “Borçlanılsın, alınan borç da bize verilsin” mantığıyla neredeyse birebir.
Bazı iş adamları “Para Körfez'den gelsin bize verilsin” diye bekliyor.
Bu mudur?