Baştan söyleyelim ve tekrar olsun…
İtirafçıların beyanları üzerinden oluşturulacak iddianameler, FETÖ'nün lehine olacaktır.
Sadece itirafçıların itiraflarıyla değil diğer delil ve iddialarla birlikte iddianameler hazırlanmalıdır. Yoksa yılan hikayesine dönecek ve sonunda ucu uzanması gereken yerlere uzanmadan bitecek bir yargılama ile karşı karşıya kalabiliriz.
Ve sonuçta FETÖ'nün tasfiyesi değil kurtarılmasıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Çünkü, yargılandıkları yasaları ve o yasaların boşluklarını bilen bir yapı ile karşı karşıyayız.
***
… Bülbül gibi öttükleri söylenmişti.
gibi afilli cümleler okumuştuk, geçtiğimiz hafta.
İtirafçılar üzerinden FETÖ'nün ne menem bir örgüt olduğunu öğrenecektik; sözüm ona
gibi FETÖ'nün yargı ayağındaki önemli isimleri itirafçı olmuştu ve o itiraflar üzerinden iddianameler oluşturulacaktı.
İtiraz etmiştik. İtiraflar üzerinden şekillenecek iddianamenin sadece FETÖ'ye yarayacağını…
Meseleyi başka bir bağlama yönlendireceğini ve itirafçılar üzerinden
gerçekleştirildiğini eklemiştik.
Bugün öğreniyoruz ki bu kez de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (
(Gerçi avukatı, “İtirafçı değil devlet adamı(!) ciddiyetiyle bildiklerini anlatmak istiyor” diyor. İbrahim Okur ve devlet adamlığını yan yana anıyor!)
dilekçe yazıp
filan demiş.
Peki kim bu
İbrahim Okur denince aklıma Ankara'daki bir dostumun 17/25 Aralık'tan hemen sonra anlattığı şu olay geldi.
'daki bir seçimde
Oylama sonrası o kağıttaki isim seçilmiş,
hiddetli bir şekilde dönüp üyelere,
demiş!
Yani
la karşı karşıyayız.
Ve ikiyüzlülüğü davranış biçimi haline getirmiş İbrahim Okur bugün “bildiklerimi anlatacağım” diyerek “itirafçı olmak için dilekçe vermiş!
İbrahim Okurun'un avukatı aracılığıyla yaptığı başvuruda, “
deniliyor.
Anlaşılan o ki itirafçılar arasında da bir hiyerarşi var. Bunu da şu cümleden anlıyoruz:
Anlaşılan o ki itirafçıların beyanlarının bir kısmında
ve bu kaçağı tamir, tashih ve düzeltmek için İbrahim Okur öne atılıyor…
İlginç değil mi?
Nihayetinde itiraflar bize FETÖ'nün çalışma ve örgütlenme biçimi konusunda bir şey söyleyebilir. Lakin tek başına hiçbir şekilde delil sayılamaz.
Zira bu sanıklar
ve
larıyla
namlılar!
Küreselleşmecilerle ulus devletçiler arasındaki savaş artık gün yüzüne çıktı. En son Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye ile müzakereleri dondurma kararı aldı. Kararın alınmasından bir gün önce zaten Cumhurbaşkanımız, “Bizim için hiçbir kıymeti yok” açıklaması yapmıştı.
Karar bağlayıcı değil ama etkileyici. Mutlaka siyasi ve ekonomik etkisi olacak.
Bu kararın da küreselleşmecilerle ulus devletçilerin savaşının bir parçası olduğunu düşünüyorum.
Zira, küreselleşmeyi savunan aktörler yani ki terör örgütlerini orduları gibi görenler, Türkiye'nin terörle mücadelesine karşı bir hamle yapmıştır.
Türkiye'nin terörle mücadelesini bahane eden Avrupa Birliği'nin (AB) bir organı olan AP'nin kararı, terör örgütlerini himaye ettiklerinin önemli bir göstergesidir.
Türkiye, kararını vermiştir. Terörle mücadelesini sürdürüp, içimizdeki sömürge aparatlarını tasfiye edecektir.
Bundan sonra AB düşünsün!
Batı'nın kendi içindeki büyük savaş çok daha yaklaşmıştır.
Unutmayın 2 büyük dünya savaşı nihayetinde Batı'nın kendi iç savaşıdır.
Bu arada, Obama sonrası Amerika'nın alacağı şekil, AB'yi nasıl etkileyecek takipteyiz…