Maksat Erdoğan'ın Trump ile görüşmesinin önüne geçmek mi? Zira, neredeyse FETÖ'cülerle bire bir cümle kurma yeteneğine sahip Neocon Michael Rubin'den, Amerika Dışişleri Konseyi Başkanı'na kadar farklı çevreler tehdit dolu mesajlarla Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın Amerika seyahatinin önüne geçmeye çalışıyor. Öte yandan, Trump'a nüfuz edenler PKK/PYD'ye ağır silahların verilmesi konusunda onu ikna ederek, sinir uçlarımızı harekete geçiriyor.
***
Washington yönetimi yekpare değil bunu biliyoruz.
Trump'ı istemeyen Amerikan müesses nizamı ise uzun vadeli projelerinin devamı yönünde her gün bir taktik hamleyi daha gerçekleştiriyor.
Diyebilirsiniz ki “bize ne!”
Ama hiç de öyle değil…
Yine diyebilirsiniz ki bu Amerika'nın bölgemizle ilgili uzun vadeli planlarını değiştirmediğini gösterir. Evet aynen katılıyorum… Fakat!
dün gazetemiz
'ta çok önemli bir yazı yazdı.
başlıklı yazıda şu bölümü dikkatlerinize sunuyorum:
“Trump yönetiminin göstere göstere; üstelik Türkiye'nin gözünün içine baka baka PKK'yı en ağır silâhlarla silâhlandırması sürecin en kritik evresini oluşturuyor.
. Ben bunun ardında Britanya-İsrâil mühendisliğinin başat rolü oynadığını düşünüyorum. Mezopotamya'nın PKK üzerinden yeniden tanımlanması, Türkiye'nin stratejik bütün gücünü kırmaya mâtuf bir girişim.
” (Yeni Şafak 11.05.2017)
Trump'ın, Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın ziyaretinden hemen önce PKK/PYD'ye ağır silah verilmesine izin veren kararı, Türkiye'ye açık bir tehdit değil, aynı zamanda Türkiye'nin sinir uçlarına dokunan doğrudan bir
. Çünkü, Süleyman Seyfi Öğün'ün de dediği gibi, artık hesap ayan beyan ortadadır. Ve o hesap,
. Ve bu hesap yeni değil uzun vadeli stratejik bir hedef olarak Amerika tarafından devreye sokulmuştur.
Dedim ya fakat…
Türkiye uzun zamandır Amerika'nın yeni Ortadoğu projesinin hayata geçmesi konusunda içimize akıttığı
larla uğraşıyor.
bunların başında geliyor.
Hepsiyle olmasa da büyük çoğuyla
devam ediyor!
Ve
'undan bu yana
O halde, bizim hesabımız nedir? Ya da biz oyunu nasıl bozabiliriz?
Türkiye bu meseleye
olarak bakıyor ve beka meselesi olduğunda Türkiye'nin neler yapabildiğine yakın tarih şahit.
cümlesinin sahibi elbette bu cümleyi kurarken ona verilen vaadin farkındaydı.
Ama
Cumhurbaşkanımızın Kuveyt dönüşü bir kez daha söylediği şu cümlenin altını çizmeliyiz:
Bu cümlenin gereğinin yapılıp yapılmadığına da birkaç gündür devam eden
'na (IDEF) bakmak gerekiyor. Yine Türkiye içinde PKK terör örgütüne yönelik operasyonlardaki başarıya bakmak gerekiyor.
Fırat Kalkanı'nın en önemli aşaması
sırasında
ne ve sözüm ona müttefiklerimizin DAEŞ'e verdiği desteğe bakmak gerekiyor. (Musul operasyonunu erteleyip, Musul'daki DAEŞ unsurlarını açtıkları koridorla El Bab'a yönlendirdiklerini bilmeyen mi var)
Ve dahası, 16 Nisan sonrası siyasette olup bitenlere bakmak gerekiyor.
O halde, milli güvenliğimizin tehdit edildiği bir dönemde,
Sahi, 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı başladığında Türkiye kamuoyu ve siyaseti bu harekatın arkasında yekpare durmamış mıydı? Ve bu içimizde günü birlik bir çok tartışmayı da bir süreliğine ertelememize neden olmamış mıydı?
16 Mayıs'ı merakla bekleyeceğiz.