Biz onu, mavi olarak gönderdik; gönlümüzün yarısına… O bize kan kırmızı olarak döndü, bir gazi olarak!
Biz ona, oyuncaklar, battaniyeler, elbiseler, bakliyat koyup gönderdik… O bize, kurşun yaralarıyla döndü.
***
Sadece Türkiye Müslümanlarının değil… Sadece Müslümanların değil… Yeryüzünün vicdanlılarının vicdanı olarak yola çıktı… Gerçi “otoriteden” izin almamıştı… Gerçi bazılarının hesaplarına alet edilmişti! Gerçi gizli ajandalılar vardı… Onun üzerinden hesap görenler, hesap edenler vardı… Falandı, filandı…
Olsun..!
Onunla yola çıkanların kahir ekseriyetinin Gazzeli bir bebeğin ağlamasına kulak vermekten…
Bir annenin feryadına dikkat kesilmekten…
Bir babanın isyanına ortak olmaktan…
İslam'ın izzet ve şerefini korumaktan, İsrail'in gayri meşru tutumuna dikkat çekmekten gayri bir hesabı yoktu. (Bu hesabın dışında olanlar vardıysa da çoğunluk onlardan beriydi.)
“Allah” diyorlardı… “Zulme sessiz kalamayız” diyorlardı. Gazze'deki insanlık trajedisini dünyaya duyurmak istiyorlardı… Mavi Marmara onlara yol arkadaşıydı.
Aşdod limanından demir aldığındaysa buruk, yaralı, kan kokan, barut kokan bir gazi olarak; bize geri dönüyordu.
onlarca yaralımız vardı. O günden sonra Türkiye-İsrail ilişkileri en alt seviyeye indi. 2016'nın sonunda yeni bir normalleşme zemini bulundu.
. (Hatta 10 yıl İsrail'den deport yemiş bir gazeteci olarak Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesini savunanlardanım, bu yüzden linç edilen de yine benim.)
Devlet gereğini yapmıştır, bu meseleyi mesele edenler de…
Mavi Marmara'da şehit düşen
ile Bosna'da şehit düşen
kardeştir. Afganistan'da şehit düşen
ile Mavi Marmara'da şehit düşen
kardeştir.
15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde şehit düşen
ile Mavi Marmara'da şehit düşen
, kardeştir. El Bab'da şehit düşen
ile Mavi Marmara'da şehit düşen
kardeştir.
Dahası, onlar uluslararası hesapların, gizli servislerin, kirli oyunların, üretilmiş fanatizmin “elemanları” değillerdir. Sadece 'rızaen lillah'ı gözetenlerdir. (İçlerine sızan gizli ajandalılar şimdilik buranın konusunu değil.)
Onlar sade birer mü'min… İnanmış birer Müslüman, vicdanlı insanlardı… Yiğitlerdi.
Herkes bir hesap yapmış olabilir. Herkesin bir hesabı olmuş olabilir. Bizim bilmediğimiz türlü gizli ajandalar olabilir…
Bugün “tasfiye” ve hesaplaşma adına, Mavi Marmara şehitleri ve gazilerine dil uzatmak en hafifinden aymazlıktır, cüretkarlıktır, haksızlıktır.
Lakin, o dil uzatma üzerinden “bizi tasfiye edecekler” yaygarası koparmak da, eleştirilen seviyeye inmektir.
Bu kadarı da fazla..!
Rol çalanları görüyoruz. Rol devşirenleri görüyoruz. Fırsatçıları görüyoruz. Gücün yanından, gücün omuzundan ateş edenleri görüyoruz. Mensubiyet asabiyetini görüyoruz. Toptancı suçlamaları görüyoruz. Ne etraflarındaki çakallara, ne karşılarındaki hasbilere gözleri ilişiyor. Neredeyseler oradan karşıya hedef gözetmeden ateş ediyorlar.
Çemkiriyorlar… Bunu da İslam adına, Müslümanlık adına, yerlilik ve millilik adına yapıyorlar.
Yazık! Pespayelik!
Biri televizyondan saydırıyor, diğeri cami avlusundan, bir başkası sosyal medyadan!
Al birini vur ötekine.
Birbirlerine düşmanlığın ana sebebini gizliyorlar. Birbirlerine olan öfkelerini, büyük kavganın bir parçası olarak gösteriyorlar.
Küçük menfaatlerini, elde ettikleri nüfuzu, ekonomik ve sosyal kazanımlarını kaybetme endişesini “tasfiye” olarak yutturuyorlar.
Demek ki neymiş, İslamcı sandıklarımızın bir kısmının bu iddia ile alakası yokmuş, yerli sandıklarımızın bir kısmının yerlilikle alakası yokmuş.
Demek ki neymiş, küçük hesaplar, büyük kavganın içine boca ediliyormuş.
Öyle değil mi?
Bir tasfiye tezviratı almış başını gidiyor.
sorusuna verilen cevap sadece
ise, burada biraz düşünmek gerektir.
Gün gelir, varlık nedenini unutan vicdanlarda tasfiye olur, tarih türlü türlü örnekleriyle doludur… Bu böyledir..!
Bu arada, FETÖ'nün FETÖ olarak tanımlanmadığı dönemde,
ile başlatılan, sonra sempozyumlara konu olan
tezi, bugün bir başka formla karşımızda duruyor.
İşin tuhafı,
olarak tanımlananların bir kısmının İslamcılıkla uzaktan yakından ilgisi yok. Bir sürü gevşek ağızlı, medya maymunu ve şarlatana İslamcı kimliği giydiriliyor. Bu züldür.
Öbür yanda
, bugün kimsenin sahiplenmediği marjinalleşmiş
nı, yani ki
Türkiye'nin münevverleri fikir olarak ilk çıktığı günden bu yana bazı marjinal savrulmalar olsa da İslamcılığı yerli bir perspektifte tutmuştur. (Uzun tartışmak isteyenlerle bu fasıl yeniden açılabilir.)
Bu sağ duyudur ki son 15 yılda Ak Parti'yi demokratik seçimlerde galip getirmiş, iktidar yapmıştır.
Türkiye İslamcılığının örnek alacağı bir başka model yoktur. Zira Türkiye'deki tecrübe diğer tecrübelerin çok çok üzerindedir.
16 Nisan'ın büyük zaferin üzerinden 1 hafta geçmişken, bu büyük zaferi yalancı bir bahara çevirmek isteyenlere aman dikkat!
Proje İslamcılar olduğu gibi proje yerli ve milliler de olabilir.
Demedi demeyin.
Yanılıyorsam da lütfen düzeltin.