|
Mevlânâ, Hz. Peygamber (s.a.) ve Şeriat (3)

(6/167)

Şeyh “Ben Tanrıyım” dedi ama ileri gitti, bütün körlerin boğazını sıktı./Kulun varlığı Tanrı varlığında yok olunca ne kalır? Bir düşün a çıfıt!/ Gözün varsa aç da bak, “Lâ” dedikten sonra artık ne kalır?...Fermanında “Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım” hadîsi yazılı olan zat, bir zattır ki herkes onun nimetlerine, onun rızık taksimine muhtaçtır.../Rızıklar da onun rızkını yemektedir. Meyvalar da onun yağmuruna karşı dudakları kupkuru bir haldedir. (2105-)

Bu beyitlerde “ene’l-hak: ben Tanrı’yım” demenin iki cihetten yanlış olduğuna işaret edilmektedir: 1. Allah’tan başka ben yoktur, “lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka Tanrı yoktur” sözünün başındaki „lâ:yoktu“, O’ndan başka “ene:ben” ve “mevcut:varlık” yoktur da demektir. 2. Kendisine “Sen olmasaydın evrenleri yaratmazdım” buyurulan Yüce Peygamberimiz (s.a.), maddi ve manevî olarak yararlandığımız bütün nimetlerin sebebi ve bu mânada kaynağıdır; O’nun demediği bir söz, O’nun ileri sürmediği bir iddia, nasibini ondan alan birisi tarafından nasıl ileri sürülebilir!

Hz. Peygamber’in (s.a.) Allah sevgisi, insanların, hatta eşyanın
Peygamber sevgisi

1/174)

Hannâne direği, peygamberin ayrılığı yüzünden akıl sahipleri gibi ağlayıp inliyordu./ Peygamber, “Ey direk, ne istiyorsun?” dedi. O da “Canım ayrılığından kan kesildi. /Bana dayanıyordun, şimdi beni bıraktın, Minberin üstüne çıktın” dedi. (Hz. Peygamber ne istersin diye sorunca) “Daim ve Baki olanı isterim” dedi. Peygamber, insanlar gibi dirilmesi için o ağacı yere gömdü. (2110-2115).

Medine Mescidi yapılınca Peygamberimiz (s.a.) ön tarafa bir ağaç/sütun koydurmuştu, ona dayanarak halka hitap ediyordu. Cemaat kalabalıklaşınca minber yaptırdı ve bir gün sütunu terk ederek minbere geçti, bu sırada sütundan gelen inleme sesini orada olanların tamamı işitmişlerdi. Sonradan bu sütun “inleyen” anlamında “hannâne” adıyla anıldı. Onu yalnızca Allah ve kulları değil, cansız eşya da seviyor, ayrılığına dayanamıyordu.

4/209)

Ahir zaman peygamberi Ahmed (s.a.), Rabîulevvel ayında göçtü, bunda hiç ihtilaf yoktur./ Gönlü bu göç zamanını haber alınca can ve gönülden o vakte aşık oldu./ Safer gelince, bu aydan sonra sefer edeceğim diye neşelendi./ Her gece bu buluşmanın iştiyakıyla sabahlara kadar, “Ey yücelerden yüce yoldaş (dost)!” der dururdu./ Kim Safer ayı gitti, Rabîulevvel geldi diye müjde verirse ben de onu cennetle müjdeler, ona şefaatçi olurum” dedi.../ Ukâşe gelip Safer ayı çıktı” dedi, Peygamber de “Ey ulu arslan, cennet senindir” buyurdu./ Erler –görüyorsun ya- âlemden göçmeden (dolayı) neşeleniyorlar, şu çocuklarsa âlemde kalmalarına seviniyorlar./ İyi suyun tadını tatmayan kör kuşa acı su kevser görünür. (2595-)

Bu beyitler Mevlânâ’nın, “düğün gecesi” mânasındaki “şeb-i arûs” kavramını ve bu kavramı yaşamanın emsalsiz zevkini nereden ve kimden aldığını göstermektedir. Evet Allah’ın gerçek âşıkları için ölüm yokluğa göçüş değil, yokluk ve ayrılıktan varlık ve vuslata intikaldir; böyle bir intikal ise hüzün ve ağıt değil, neşe ve düğün dernek vesilesidir.

5/288)

Mustafa’yı (s.a.) ayrılık derdi kapladı, daraldı mı kendini dağdan atmaya kalkardı...Hicap keşfedilip de o inciyi koynunda buluncaya kadar bu haldeydi./ Halk her çeşit mihnetten dolayı kendini öldürüp dururken mihnetlerin aslı olan bu ayrılığı nasıl çeksin? (3540-)

5/224)

Pak aşk Muhammed’le eşti (s.a.). Tanrı aşk yüzünden ona “Sen olmasaydın...” dedi./Hasılı o aşktan (aşk yönünden) tekti, onun için Tanrı onu peygamberler içinden seçti./ “Sen pak aşka mensup olmasaydın, sende aşk olmasaydı” dedi, “hiç gökleri var eder miydim?”...(2735-)

#aşk
#Mevlânâ
#Peygamber
#Muhammed
7 yıl önce
Mevlânâ, Hz. Peygamber (s.a.) ve Şeriat (3)
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi