|
İstikamet

Ey Azîzan, son günlerdeki ihtilâfat ve hâdisât karşısında bunları mirsâd-ı ibretten nasıl temâşâ edeceğimde dahî mütehayyir kalmış iken, “İhdinâs-sırât-el-mustakıym” (bizi doğru yola ilet!) duasını hatırladım. Ardından da şunu düşündüm: Bugün “Dürüstlük ilkesi” dediğimiz, Fransız Hukuk dilinde “bonne foi” (bona fides), Alman Hukuk dilinde Sadakat ve Emanet (Treu und Glauben) denen, Tabiî Hukuk''un ikinci değişmez, evrensel ilkesi olan ilkenin karşılığı, inançlar alanında Sırat-ı Mustakıym''e ermek, eylemler (ameller) alanında da İstikamet ilkesine uymak değil midir? Mustakıym ol, Hazret-i Allah utandırmaz seni!

Yüce sevgilimiz esasen İsmet vasfını haiz, ulu yaradılış üzere yaradılmış, Nûr mazharı, Kur''an-i Nâtık idi. Tabiî Hukuk''un İstikamet (Sadakat ve emanet) ilkesi vahyedilirken, insanlığın peygamberine ilâhî hitâb, O''nun için değil, bütün insanlığa bir hatırlatmadır: Festakıym kemâ umirte! (Buyurulduğu gibi doğrul, halini, kaalini, ef''al ve âmâlini, durumunu, tutumunu, konumunu, söylem ve eylemini dosdoğru kıl!)

Ey Azîzan, lâmekân olan Kuddûs Allah''ın vechi, Yaradılmış Âlem''in mekân yönleriyle belirlenemez. Doğu ve Batı Allah''ındır. Biz bu mekân ve zaman âleminde “istikamet” terimini maksûdumuz olan “menzil”e bağımlı olarak da kullanıyoruz. Bunun Türkçesi doğrultudur. Bataklık istikametinde, uçurum doğrultusunda gidersek, bataklığa saplanır, uçuruma yuvarlanırız. Oysa Ahlâk ve Tabiî Hukuk''un “İstikamet ilkesi”, “Her yol Roma''ya çıkar” demez, “Sana buyurulduğu gibi doğrul, buyurulan doğrultuyu dosdoğru izle!” buyurur. Dürüstlük (Treu und Glauben, sadakat ve emanet, bonne foi objective ilkesi) ilkesi, “yel fırıldağı olma ilkesi” demek değildir. Sırat-ı Müstakıym''in maksûdu Allah''dır. (İlâhî ente maksûdî). İstikamet (Dürüstlük) ilkesi; bu yolun doğrultusuna ilişkindir. Doğrultu (istikamet) terimini bâtıl menzil-i maksûda olan doğrultular için de kullanırsak, “buyrulduğu gibi doğrulmuş” olmayız. Böyle olunca da doğrultumuzun sonu eğriltiye çıkar.

Şu halde, “sana buyurulduğu gibi doğrul!” emrine muhatap olunca, “İstikamet ilkesi”nden önce, bir de neye doğrulacağımızı belirten davranış ilkesine ihtiyacımız vardır: Adalet ilkesi! Eşitlik (adaleti) ilkesi ve kıst (Equité, Hakkaniyet) ilkesi! Bu ilkenin bilincine varmamış isek, “sana buyurulduğu gibi doğrul!” emri üzerine, ne yapacağımızı şaşırırız: -Baş üstüne, fakat bize Adl''in, Kıst''ın ve İhsan''ın ne demek olduğunu bildirmemiştin ki Rabbim! Bize, bizim doldurmamız için içi boş kavramlar vermiştin. Şu halde, doğrulup yola koyulalım, hareketsiz kalmayalım da yol nereye olursa olsun!

Oysa Tabiî Hukuk''un ilk ilkesi olan “Adl ve kıst ilkesi”nde Adalet''in iki alt boyutu belirtiliyor ve istikamet (dürüstlük, sadakat ve emânet) ilkesi ile de bu “bilgi veren, ölçüt belirleyen ilke”nin eyleme geçirilmesi, kuvveden fiile çıkarılması için bir eylem ilkesi getiriliyor. Uluslararası ilişkilerde de, İç Hukuk''ta da, Eşitlik ve Hakkaniyet ilkesiyle Dürüstlük ilkesinden ayrılan, sapan, bu temellere dayanmayan beşerî kuramlar ve kurallar; “yaldızlı ve parlak” görünürler, ne var ki aldatıcı parıltılara kapılmak akıl kârı değildir.

Bugün Arz''a, “Fâsidîn” musallat olduğu için, bu ilkeler yerine yaldızlı ve parlak sözler revac kazanmıştır. Tahrif edilmiş Kitab-ı Mukaddes bölümleri; Birleşmiş Milletler Andlaşması''nın Örtülü Başlangıc''ı hükmündedir: Arz bütünüyle Yahudi''ye vaad edilmiştir, bütün diğer kavimler buna boyun eğmelidirler! Ey Azizan, Hukuk''ta “zihnî kayıt” (Reservatio mentalis) denen bir irade bozukluğu, tek taraflı bir “içten pazar” kurumu vardır: Yapılan, açıklanan beyanın hüküm doğurması, beyanda bulunan tarafından istenmemektedir. İşte Birleşmiş Milletler Andlaşması''nın da “zihnî kayıt” ile fesatlı hale geldiği acı gerçeğini, hiç değilse Baradeî''nin nihayet kavradığı umulur. Ne var ki yetmez. Putin''in son günlerde İran''ı ziyaret etmesi, dilerim ki Ortodoks Putin''in de bu acı gerçeğin farkına vardığını gösteriyor olsun.

Ey Azîzan, bu iki temel ilkenin bilincine varma ve eyleme geçirme buyruğu, buyruktan hoşlanmayan kılkuyruklar ne derse desinler, bir vâcib-i kifaî (farz-ı kifaye) değil, istisnasız, hayatın her alanında geçerli bir insanlık yükümü, sevgi buyruğudur. Lebbeyk Allahümme Lebbeyk! Fermân-i aşka cân iledir inkıyâdımız!

17 yıl önce
İstikamet
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri