|
Hukuk bunalımı

Hukuk; davranış kuralları (normlar) getirir. Bu davranış kurallarının da doğru bir temele dayanması gerekir. Doğru bir temele dayanmayan Pozitif Hukuk sistemleri; 1999 depreminde acıyla tanık olduğumuz gibi, bir şiddetli depremde yıkılırlar. Hitler döneminin “nasyonal sosyalist” mevzuatı gibi. Bir farkla: Zararlarını yıkılmadan önce verirler.

Bugün, ülkemizde benzer adlarla “nasyonal sosyalist” zihniyet canlandırılmak ve hâkim kılınmak istenmektedir. En kötüsü de Atatürk''ün adının bu amaçla kötüye kullanılmasıdır. Atatürk''ü Hitlerleştirmek hatırasına saygısızlıktır. Kemalizm''in kitabı da - yanılmıyorsam - sadece Moiz Kohen tarafından yazılmıştır. Kimse “Atatürk''ün temsilcisi” sıfatını fuzulî olarak takınıp da “demokratik ve sosyal Hukuk Devleti” hedefiyle çelişen bir Atatürkçülük icat etme yetkisini kendinde görememelidir. Anayasa''nın 2. maddesinde yer alan: Atatürk milliyetçiliği ibaresi böylesine kötüye yorulursa, “demokratik, lâik ve sosyal Hukuk Devleti”ne erişmemiz hayal olur. Her hukukî sorunda “Atatürk milliyetçisi” maskesini takınan menfaatperestler; çeteleşerek ve ittifak ederek, “demokratik ve sosyal Hukuk Devleti” yönündeki ilerlemeleri durdurur, akîm bırakırlar.

Başörtüsü sorununda da, Vakıflar Kanunu''nda da, TCK. 301''in değiştirilmesi girişiminde de aynı “gözlem”i yaptık.

Adaletin gerçekleşebilmesi için Hukuk alanı yetkililerinin adaletin gerçekleşmesinden başka bir endişe ve hedeflerinin olmaması gerekir. Adaletten taviz (ödün) verilir verilmez, artık bundan sonra elde edilen sonuç adalet değil zulüm olur. Böyle de oluyor, fakat yazık ki gören çok az! Pir Sultan Abdal da kendi döneminde böyle olduğunu görüyordu: Münafıkın her dediği oluyor/Gidi Mervan şâd oluben gülüyor! - Eyvallah Pir Sultanım! Ne var ki kıyamete kadar da böyle olacak değildir.

İleride daha büyük çapta fesada sebep olabilecek sorunlar karşısında ciddî ve uzun vaadeli çözümleri bulabilmek, tedbirleri alabilmek hayatî önem taşır. “Adalet bunalımı” demek olan “Hukuk bunalımı” döneminde, kötüye gidiş, adaletten aslâ ayrılmayan tedbirlerle önlenebilir. Bu tedbirlerin alınmamış olmasının sonuçları; şamata ve yaygarayla, baskı ve dayatmayla, ölüm tehditleri ve vatana ihanet ithamlarıyla bertaraf edilemez. Kuyucu Murad Paşa yöntemleriyle Osmanlı''nın çöküşünün önlenemediği gibi!

Avrupa İkinci Dünya Savaşı''nın dehşetinden ve şeâmetinden “Tabiî Hukuk rönesansı” ile kurtuldu. Heyhât! Orada da Tabiî Hukuk tekrar unutuldu. Biz esasen öğrenmediğimiz için, Tabiî Hukuk''un ne demek olduğunu ve hayatî önemini bilen kimse, “nadir olan yok gibidir” dendiği gibi, yok hükmündedir. Batı''da da İkinci Dünya Savaşı ve sonrasının mihnetini çekmemiş nesiller Tabiî Hukuk''u unuttular. Daha doğrusu; bu değer ilkeleri ve davranış kurallarının ilâhî bir bağış olduğu inancından uzaklaşıp, bunları Batı Medeniyeti''nin kazanımları sanmaya başladılar.

AB''nin kurucularının yaşadıkları dönemde böyle bir “karşılıklı fetret” söz konusu değildi. Aradan yarım yüzyıl geçtikten sonra, maalesef bizde tam, AB''de de yakın bir gelecek için endişe verici bir Tabiî Hukuk bunalımı vardır. Hukuk Fakülteleri Tabiî Hukuk düşüncesini bizde aslâ -verememekte değil- vermemektedirler. Önemli ahlâkî ve hukukî sorunlar için “dostlar alışverişde görsünler” kabilinden tertip edilen ve öğrenciye hitap een “etkinlikler”, öğrencide Doğru Hukuk Felsefesi''ni arama hevesini değil, slogancılık ve çığırtkanlık düzeyinde şovenizmi benimseme eğilimini uyandırmaktadır. On yılı geçen bir süre önce Almanya''da, Berlin''de, Mevlânâ hakkında bir konuşmaya çağrılmıştım. Bu konuşma sırasında “Tabiî Hukuk''un evrenselliği”nden söz ettim. Konuşmamdan sonra genç bir Alman kız söz alarak: Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi olduğu halde bugüne kadar “Tabiî Hukuk” kavramı ve terimiyle tanışmadığını, bu kavramdan çok etkilendiğini söylemişti. Almanya''da böyle olunca, bizdeki durumun teşhisine varın siz buyurun ey Azîzan!

Sözün özü: Bu “cennet vatanda”, din bunalımı, ahlâk bunalımı, Hukuk bunalımı, değerler bunalımı vardır ve bütün bu bunalımlar biribirinden soyutlanamayacak şekilde, aynı hastalığın çeşitli a''razıdır. Bu hastalığa da hiçbir “uyuşturucu” deva olmaz ve şifa getirmez. Şifa için Şafî gerektir.

16 yıl önce
Hukuk bunalımı
Bu çılgınlığa bir son vermeli…
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!