15 Temmuz’un üzerinden neredeyse 1.5 yıl geçti. Ancak FETÖ ile mücadelede hâlâ çok eksikler var. Üstelik gittikçe toparlanan bir örgüt ile karşı karşıyayız. Örgüt yeni yeni stratejiler geliştirirken, devletin örgütle mücadele stratejisinin olup olmadığı bile şüpheli. Herkes kendi kafasına göre takılıyor. 15 Temmuz’un sıcak günlerinde yapılanların dışında örgütün beyin takımını çökertecek, belini kıracak ciddi bir hamle gözükmüyor ufukta. Aksine “FETÖ bitti” anlayışıyla, var olan mücadele bile zayıflatılıyor.
Nereden mi biliyoruz bunları? Çok derin analizler yapmaya ya da derinlerden bilgi almaya gerek yok. FETÖ’cülerin algı operasyonu yapan sosyal medya hesaplarına bakın, her şey gün gibi ortada. Hele hele FETÖ’cülerin duruşma salonlarındaki tavırlarına bakın, nasıl bir beklenti içinde olduklarını görürsünüz. Cezaevleri FETÖ’nün eğitim akademisine dönüşmüş. Dışarı çıktıklarında kimlere neler yapacaklarının planlarını yapıyorlar. Cezaevlerindeki FETÖ’cülerin ellerinde itirafçıların listesi dolaşıyor.
Sahi, Türkiye’yi 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz ihanet girişimine taşıyan üst düzey bürokrasinin sizce ne kadarı değişti? Yüzde 5 bile değil. Yani, basiretsizliği, beceriksizliği ve cesaretsizliği yüzünden bizi 15 Temmuz’a sürükleyen idareciler, hâlâ yerini koruyor. İhanet edenleri saymıyorum bile…
Bu süreçte mağdur olan iki kesim var:
Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala, “Göreve geldiğimde 7 bin istihbaratçının 6 bin 500’ü FETÖ’cüydü” demişti. Sahi, bu 6 bin 500 istihbaratçı neler yapmış geçmişte? Kimler hakkında nasıl fişlemeler yapmış? Devletin resmi kayıtlarında Fetullahçı olmayanlarla ilgili nasıl kayıtlar düşmüş? O kayıtlar şimdi nerelerde? Güvenlik soruşturmalarında Fetullahçı terörist istihbaratçıların tuttuğu notlardan yararlanılıyor mu? Bu soruların cevabını bulmamız lazım.
2011 yılında Hanefi Avcı’nın Haliç’te Yaşayan Simonlar adlı kitabının siparişini verdiğim için Meclis’te şimdi FETÖ’cülükten kaçak olan o dönemin FETÖ’cü gazetecisi Hamza Erdoğan, koluma girerek, “Hüseyin hocam, senin zaten Cemaat’te sicilin bozuk. Bu kitabı niye alıyorsun” diye sormuştu. Ben de “Ne cemaati, ne sicili, Cemaat kim ki benim hakkımda sicil tutuyor” diye tepki göstermiştim. Tabi o zaman işin ciddiyetini anlamamıştım. İşin rengi sonradan ortaya çıktı. Benim gibi o dönem gariban bir parlamento muhabiri hakkında sicil tutan FETÖ, kim hakkında sicil tutmamış ki? Evet, FETÖ’nün sicil dosyaları nerede, o sicil notlarıyla hâlâ birileri işlem yapıyor mu? Gidişat bu soruyu sormamıza neden oluyor ne yazık ki…
Bir de FETÖ’nün şantaj-montaj materyalleri vardı. Onlar nerede, kimin elinde? O materyallerle iş yapan var mı?
Evet, çok soru sorduğumun farkındayım. Ama gidişat bu soruları sormamızı kaçınılmaz kılıyor. Dedikodu ile amel edecek değiliz, ancak FETÖ’nün ajandası ile hareket edenlerin varlığından da eminiz…