|
Hasan Aycın için
Bunu yıllar evvel yazmıştım: Sadece âkil değil, adil ve asil insanlara da ihtiyacımız var.
Çünkü en büyük eser, bir duruşa sahip olmaktır.


Hasan Aycın, işte o insanlardan biridir. Öylesine değil, sahiden insandır. Yeniden insan olabilmek için bakmamız gereken zengin kaynaklardan biri de odur.



Hayatta olan, fakat dünyada olmayandır.


Konuşmadan söyleyendir.



Taştan pek, gülden naziktir.


Bizim en mahcup yanımızdır, halimizdir.



Hasan Aycın'ı üç kelimeyle özetlemek istersek:

Meziyet, şahsiyet, istikrar.


İstikrardan kastım, sadece disiplin bahsi değil. Bir de bu var: “Sürdürülebilir insanlık.”



Kısaca:

Uzun bir dürüstlük.


***


Bir insanı kıymetli yapan, derdidir, davasıdır. Demek ki dert, sadece söyletmiyor, çizdiriyor da.



Denilir ki, küçük üzüntüler konuşur, büyük dertler dilsizdir. Hasan Aycın'ın çizgiye yönelmesi, 'konuşmadan söylemesi', belki de bu yüzden.



Hasan Aycın'la uzun bir süre, Millî Gazete'de beraber çalışma imkânım oldu. Bazen, pazar günleri gazeteye gelirdi. Geldiği andan itibaren, gün yeniden ve daha güzel başlardı.



Her sözü ders niteliğindeydi. İşte onlardan biri:

'Hiçbir şeyi tek başına yeme.'


10 Mart 2008 tarihinde, bana, anlamlı bir çizgi hediye etmişti: Güller ve kelebekler. O çizgiyi, bir çağrı olarak 'okumuştum.'



13 Ocak 2009'da, Cemal Reşit Rey'de otuzuncu sanat yılını kutladığımızda, 'çocuklar gibi şendik.' O gün, not defterime şunu yazmıştım:

Yorgunuz, fakat yalnız değiliz.


Kader bizi tekrar aynı gazetede buluşturdu. Öncesinde, dergide. Çok şükür, ayrı düşmedik. Şimdilerde bu listeye bir de işhanı eklendi: Üretmen Han. 313 numaralı odada o, 407'de biz.



Çalışırken veya namaz kılarken buluyorum onu. Kurşun kalemler üzerine sohbet ediyoruz. İsimleri değil de eserleri konuşuyoruz. Kütüphanesinden imzalı kitap alma teşebbüslerim sürüyor. Anladığım kadarıyla, bana kıyamıyor.



Bizim yazıhanede üşüyoruz. Isınalım diye, elektrikli sobasını gönderdi bize. Geri de almıyor.



Evet, dert ve samimiyet.


***


Hasan Aycın'a “çizgi ustası” denilmesi, bana yetersiz geliyor. O bizim yol ustamızdır, sır kâtibimizdir, kır serdarımızdır.



Sezai Karakoç ve İsmet Özel'in şiirle, Rasim Özdenören ve Mustafa Kutlu'nun öyküyle yaptığı neyse, Hasan Aycın'ın çizgiyle ortaya koyduğu da odur.


Emek sahibidir. Dönemin birçok iyi kitabında ve işinde imzası vardır. Birkaç örnek verelim: Osman Konuk, Seni Yalnız Ben Anlarım, Üç Çiçek Yayınları, 1982. Ahmet Kekeç, Son İyi Şeyler, Bürde Yayınları, 1985. Cahit Zarifoğlu, Savaş Ritimleri, Beyan Yayınları, 1985. Erdem Bayazıt, Risaleler, Akabe Yayınları, 1987. İsmet Özel, Erbain, Çıdam Yayınları, 1987.



Bir insanı tam manâsıyla yazmak / anlatmak, ne derece mümkündür? Sınanmış dostluklar, aziz hatıralar, emekler, eserler, güzel ve buruk günler. Bunların hepsi bir yazıya sığabilir mi? Sığmaz.



Hasan Aycın, artık altmış yaşında. Onu ne zaman görsem, beraberinde şu sözü hatırlıyorum:

'Dürüst bir insan, daima çocuk kalır.'


İşte böyle insanların yanında, kendinizi güvende hissedersiniz. Çünkü 'mümin güven yurdudur.'


#Hasan Aycın
#Meziyet
#şahsiyet
#istikrar
8 yıl önce
Hasan Aycın için
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!