Her ramazan ayında benzer şeyler yaşıyoruz. İstikrarlı ve kasıtlı olarak. Nedir bu?
Güzelim bayram günlerini trafik kazalarıyla eşitleyen bir medyamız var: Yollar kan gölüne döndü, bayram ölüm getirdi vs.
Aynı topluluk, her ramazan ayında bir hadise bulup onu büyütüyor. Sonrasını biliyor, yaşıyoruz. Bu hadise üzerinden nâhoş şeyler yazılıp söyleniyor.
Yine, her ramazanda, mutlaka tahrik edici bir yürüyüş, eylem, etkinlik düzenliyorlar.
Yanlış oldu, düzeltelim: Tahrikten ziyade rencide edici.
Nihayetinde, bu bir zihniyet meselesi ve mücadelesidir.
Hatırlatalım: Güzelliği ararken çirkinleşmek, sadece sanat ve edebiyat dünyasında olmaz.
Şahıslar ve kurumlar üzerinden milletin değerlerine hasımlık eden iki liberal kardeşten biriyle yolculuk etmiştim. Tam on beş sene evvel. (2001) Kitap fuarına giderken.
Yolda anlattıklarından biri de şuydu: Seyahat esnasında arabaları arızalanıyor. Bir köye 'sığınmak' mecburiyetinde kalıyorlar. Büyük bir şaşkınlıkla bize dönüp “düşünebiliyor musunuz” diye sordu. Cevabı da hemen kendisi verdi: “Tuvalet kâğıdı kullanmıyorlar!”
Durumları ve bakışları maalesef bu.
Bakınız: Yakıştıramamak. Bir daha bakınız: Hor görmek.
'Bunlar bir şeyden anlamaz' mantığı, ayıbı ve yanılgısı içindeler.
***
Bütün bu yaşananlar, bizim için yüksek hayat tecrübesi oluyor. Elbette üzülüyoruz. Bazen canımız da yanıyor.
Dememiz o ki, her ramazan ayında aynı çirkin kampanyanın parçası olanlar, bu topraklara ve topluma karşı aidiyet duygusu taşımayanlardır. Bağları kopmuş. Buna rağmen evsahibi gibi davranmaktan çekinmiyorlar. Öyle olmadığını anladıkça daha da ileri gidiyorlar.
Evet, bulabildikleri her şeyi kullanıyorlar. Çocuklar, talebeler, yasa dışı örgütler, hükmünü yitirmiş sözde sanatçılar. Geldiğimiz son nokta, şu mübarek günlerde, gericilikle mücadele bildirileri ve silahlanma çağrıları. Hadi bakalım.
Atalarımız 'bin yapıcı bir yıkıcıyla başa çıkamaz' demiş. Tarihimiz boyunca bu sözle beraber yürüdük; büyüdük. Allah'a şükür, hâlâ hayattayız.
Ramazan nedeniyle kısa olsun. Özetleyelim.