Şimdi buradayız. Günün sonunda ne olur, bilemeyiz. Hele yarın, hiç. İşte böyle bir hayatı yaşıyoruz. Elimizden gelmeyenler, gelenlerden daha çok. Dil ayrı, onu bu işe karıştırmayalım.
Yalnızlık. İnsan yalnız doğar ve bir başına ölür. Kabul. Öte yandan, dünyaya gelirken, yaşarken ve giderken, başka insanlara ihtiyaç duyarız. Başkası dediğime bakmayın. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız, dindaşlarımız.
Yalnızlık insana mahsus değil. Ebubekir Kurban, “Başkaları olmadan yaşamaya çalışmak, yeryüzü maceramızı hiç mi hiç anlamadığımızı gösterir” diyor. (Türkiye Sevgisi İmandandır, sayfa 80.) Evet, 'insan insana iyi gelir.'
Sıklıkla tüketim toplumu olmaktan yakınıyoruz. Hem tüketiyor, hem yakınıyoruz. Tüketilen sadece yiyecek/ giyecek türü şeyler midir? Eşyalar, cihazlar, objeler vs. Maalesef itimadı, merhameti, muhabbeti, adaleti, bize mahsus halleri de tüketiyoruz. Özellikle birbirimize karşı.
Haksızlık yapmakta mâhir hale gelmeye başladık. Tehlikenin farkında mıyız?
Böyle mi olmalıydı? Mutluluktan geçtim, geçelim. Huzurlu muyuz?
Dil bahsini bu işe karıştırmamıştık, artık karıştıralım. Dilimizden memnun muyuz? Üslubumuz iyi mi? Bugün kimin kalbini kırdık, kıracağız? Hangi insanı rencide edeceğiz?
'Yüze vurmak' deyince aklımıza sadece yumruk, tokat mı geliyor? Misal: En küçük hatasını, yanlışını insanın yüzüne vurmak. Üstelik cemiyet içinde, toplum önünde.
Kemal Sayar'ın son kitabından bir cümle:
(Kayıp Arkadaş, Kapı Yayınları, sayfa 25.)
***
Gördüğüm, anladığım şudur:
Neden böyle oldu, oluyor? Elcevap: Önceliklerimiz değişti, değişiyor. Öncelik: “Şans eseri ölen ve yaralanan olmadı” ile “Allah'ın izniyle kimseye zarar gelmedi” arasındaki fark.
Bir de bunun tersini düşünelim. Belli bir yaştan sonra gelen imkânlar. Bakınız: Ne yapacağını şaşırmak. Duamız: Allah şaşırtmasın.
Hem yanlış istikamette gidecek, hem insanları doğru yola çağıracağız. Olmaz.
Önce kendimize yardım edeceğiz, etmeliyiz. Hastalıklı olursak, hane halkına bakamayız. Kuvvetli değilsek, dirayet gösteremiyorsak, sevdiklerimizi ve sevenlerimizi koruyamayız. Bütün bunlar ülkemiz için de geçerlidir.
Türkiye kalesine bir taş eklemek isteyen, o taşı, kardeşinin ayağının altından almasın. Birine verdiğimiz, başkasının elinden aldığımız olmasın. Bunu unutmayalım:
Meşakkatli, musibet ve imtihan dolu bir yolda, yolculuktayız. 'Bir insanı tanımak istiyorsanız, onunla yolculuk edin' nasihatine hep kendi penceremizden bakarız. Oysa yolculuğa çıktığımız kişi de bizi tanıyacaktır. Bunu pek hesaba katmayız. Sorumuz şu:
Tekrar Kayıp Arkadaş'ı açalım ve yazımızı bir merhabayla bitirelim: “Düşman, kayıp arkadaştır. Şimdi herkes kayıp arkadaşını bulsun.” (Sayfa 144.)