|
Nerede o eski bayramlar?
'Nerede o eski bayramlar?' Geldiğim yaş itibariyle, artık ben de böyle söylemeye, sormaya başladım. Devamında şunu düşündüm:
Özlediğimiz, aradığımız, aslında çocukluğumuzdur
. Üzerimizde hakkı olan o güzel ve güzide günler. İnsana önce durgunluk, sonra sevinç veren bayram sabahları. Bir müjde gibi gelen kandil geceleri. Büyüklerin neşeli ciddiyeti. Onlara dokunma imkânı bulduğumuz nadir zamanlar. En candan dualar: '
El öpenlerin çok olsun
.'

Kalemci Murat Usta, ucunda sorun olan dolmakalem için şunu demişti: '
Yazdıkça
açılır
.' Bu sözü, 'yaşadıkça açılmak' şeklinde anlamıştım.

Sahiden böyle mi oluyor? Sanki şu:
Yaşımız, bedenimiz, aklımız büyüdükçe, içimiz küçülüyor
. Temiz ve aziz olma hali zedeleniyor. Berraklık, burukluğa dönüşüyor. Harfler gidiyor, rakamlar geliyor. Vakit ilerledikçe, haset gibi, yalan gibi, yakıcı ve yıkıcı huylar ediniyoruz. Kötü alışkanlıklar.

Hayat bizi hem usandırır, hem uslandırır. Bir ipucu niyetine bakınız: Ağırbaşlı olmak. Çocukken ve gençken şaşkınlığımız, hayretimiz, merakımız, hevesimiz zirvededir. Sonra bunlar birer ikişer elimizden / gönlümüzden alınır. Yerine derin bir yorgunluk verirler. Hemen söyleyelim:
Beden yorgunluğu geçer, ruh yorgunluğu kolaylıkla geçmez
.

İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. Geriye gönül ve dil kalır. Sevgi ve sohbet. İkisini tek kelimeyle özetlersek; muhabbet.

Dikkat ediyor muyuz? Muhabbet ehli insanlar hızla bizi terk ediyor. Boşluğu siyasetçiler, reklâmcılar, magazinciler, tacirler dolduruyor. Kötünün iyiye verdiği keder artıyor. Dualar bile değişiyor: '
Rabbim, merhametsizleri bize musallat etme
!'

***

'Çocukluk insanın anayurdudur.' Baba ocağı.

Bu yazıya başlamadan evvel, çocukluğumun geçtiği yerleri gezdim. Üzerimizden yıllar geçmiş. Her şey değişmiş: İnsanlar, sokaklar, mekânlar.
Evler gitmiş, binalar gelmiş. İkisi aynı şey midir? Hep beraber düşünelim
.

Hatıralar uzaklaşmış. Tek tanıdık, yaşlı ağaçlar. Dişbudak, çam, çınar.

'Nerede eski bayramlar' diye iç çekerken, işte o günleri arıyoruz, soruyoruz.

Simitçiden çeyrek simit alındığı günler. Simidi bölen ele dikkatle bakmak. Islak parmak ucuyla, susamların özenle toplanması. Bir serçe gibi.

Şimdi, 'kaç tane istiyorsun' diye soruyorlar.

Sadece yürüyüşümüzü değil, dünyayı dahi değiştiren yeni kıyafetler
. Bir büyüğün yanına umutla yaklaşmak. Cebe giren, cüzdana uzanan elin güzelliği. Emeğin tertemiz elleri.

İnsan münasebetlerinin sahici oluşu. Şimdi 'ilişki' diyoruz. İşler ve ilişkiler.

Sokağın serinliği. Evlerin şefkati. Büyüklere ve devlete duyulan itimat. Artık şöyle diyorum: Çok şükür; Allah'a inancım ve kendime itimadım tam. Doğru, yanlış.

***

Bugün arefe, yarın bayram.

Bayram, incelik ve güzellik günüdür. Kaybettiklerimizi kazanmanın en uygun zamanıdır
. Örneğin, kırdığımız bir kalbi. Küstürdüğümüz bir arkadaşı.

Bayram ve kandillerde, ilahî bir ilham olarak, dil yumuşar, gönül çözülür.

Bayram, temizlik kolu başkanımızdır. Çiçekler ve çocuklar da öyledir.

Bayram, Hakk'a yakınlaşmanın, halka yaklaşmanın adıdır. Hadi, Bismillah.
#ak parti
#bayram
#cocukluğumuz
9 yıl önce
Nerede o eski bayramlar?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle