|
Sarı alan

Bayramın son gününün gecesi, Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin acil servisindeydik. İki buçuk saat kadar, sarı alanda yaşananları seyrettim, gözlem yaptım.



Doktor, hemşire ve personel büyük bir uyum içinde çalışıyor. Yüzlerde bıkkınlık ifadesi yok. Kendi aralarında çok güzel yardımlaşıyorlar. Sadece birbirlerine karşı değil, hastalara da oldukça kibar davranıyorlar. Bu beni mutlu ediyor.

İşini severek yapan insanlar muhteremdir.


Yeni nesil sağlıkçıların çoğu böyle. Mesleklerinin ilerleyen safhalarında nasıl olurlar, bilemem.



Güvenlik görevlisi sayısı diğer servislere nazaran daha fazla. Nedeni malum. Ölüme en yakın yer burası. İşin içinde kabullenememek, suçlu aramak var. Güvenlik görevlileri de özenle seçilmiş gibi. Saygılı, dikkatli ve sevimli. Bunlar aynı zamanda 'güven' demek.



Ambulanslar sürekli hasta ve yaralı getiriyor. Hemen bir telaş başlıyor. Karmaşadan uzak bir telaş. Çünkü herkes vazifesini biliyor.



İnsanların yüzlerini seyrediyor, hallerine yakından şahitlik ediyorum. 'Bir ayrılık, bir ölüm' deniliyor ya, burada ikisi de var. Kimi annesini getirmiş, kimi bebeğini. Bıçaklanmış yahut araba çarpmış. Kan kaybeden, nabzı zayıflayan. Doktorları can kulağıyla dinleyen. Bazen de çaresizlik. Ne yapacağını, nereye gideceğini bilememe hali. Elindeki evrakla öylece kalmak. İşte bu anda, hemen uzanan bir yardım eli.

Hiç tanımadığınız bir insandan gelen dost sesi.

Temiz yüzlü genç bir personel, yaşlı bir kadına “anne” diye hitap ediyor. Yardımcı oluyor.



Acil servisler, insanın en zayıf olduğu yerlerden biri. Yokuşun sonunda bizi ne bekliyor, bilemiyoruz. Belki bir ayrılık atı. Binip gideceğiz.



Burada, insanların hepsi bir karaktere dönüşüyor. Sokakta öyle değil. Yüz hatları ve mimikler iyice belirginleşiyor. Hususiyetler kendini gösteriyor. Kiminin acı eşiği yüksek, kiminin hiç canı yok.

Öte yandan, kadere rıza göstermek ile pençe göstermek arasındaki fark tamamen kapanıyor.


Bir Acıya Kiracı ve Acı Çekmiş Yüzünde. Biri Metin Altınok, diğeri Cihan Aktaş'a ait kitap isimleri. Acı, neredeyse herkesi eşitliyor, ayrılıkları gözle görülür şekilde ortadan kaldırıyor.

'Bir nefes sıhhat' ortak payda oluyor.


Bütün bunları düşünürken, not defterime şunu yazıyorum:

'Bayramlaşmak ile barışmak kelimeleri birbirlerine ne güzel yakışıyor.'

Birkaç kişiyi aramak istiyor, sonra 'vakit geç oldu' bahanesine sığınıp konuyu kapatıyorum. Böyle yerlerde ve zamanlarda, insan iyice duygusallaşıyor.



Kendimden ayrılıp tekrar insanlara dönüyorum. Genç bir arkadaş getiriyorlar. Bıçaklanmış. Vücudu kan içinde. On dakikaya kalmadan babası geliyor, yetişiyor. Hemen önümde, baba ve oğulun dokunaklı göz teması. Baba metaneti, oğul çözülmeyi temsil ediyor. Kazanan, metanet. Evlat sakinleşiyor. Tekrar not defterimi çıkarıp yazıyorum: “Babalar özür dilemez, pişmanlık duyar.” Hayır, bunun meseleyle bir ilgisi bulunmuyor.



Derken güneş yanığı şikâyetiyle genç bir bayan geliyor. İki de hanım refakatçisi var. Fazla güneşlenmiş, yüzü kızarmış. Hemen ilgileniyor, müşâhede odalarından birine alıyorlar. Daha beş dakikaya kalmadan, bulundukları yerden sesler ve azarlar yükseliyor. Kendileriyle ilgilenilmediği gerekçesiyle tehdit yağdırmaya başlıyorlar. En çalışkanları olarak gördüğüm hemşirenin ismini istiyorlar.

Suçu, onlara cevap vermek.

Yakın bir akrabaları savcıymış, sürekli bunu tekrar edip duruyorlar. Doktorlar ve güvenlik görevlileri nezaket kurallarının da üstüne çıkarak, bu üç bayanı sakinleştirmeye çalışıyor. Ne mümkün.



Huzur kaçıyor, iklim değişiyor. Olaya müdahil olmamak için kendimi sıkıca tutuyorum.



Bu tatsız örnekten yola çıkıp birçok yorum yapılabilir.

Bana kalırsa, 'ülkemizi kimler geriyor' sorusunun cevabı da büyük ölçüde burada.


Bize sürekli empati yapmamız tembihleniyor. Kendimizi bu zihniyetin yerine nasıl koyalım ve niye? Durumu ağır olan onca hastayı yok sayıp sadece kendi isteklerinin yerine getirilmesini beklemek ile ülkemizin birçok önceliği varken hep aynı noktalara takılıp kalmak arasında ne fark var?



Ayrıcalık talep edenler. Daima özel ilgi bekleyenler.

Kendisinden başkasını görmeyen veya hor görenler.

Her fırsatta tehdit savuranlar: 'Benim kim olduğumu biliyor musun?'



Evet, sizin ne olduğunuzu artık iyi biliyoruz.

#Sağlıkçılar
#Sarı alan
#Cihan Aktaş
#Metin Altınok
8 yıl önce
Sarı alan
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle