|
Son durum

Sola bakarken sağdakini kaçırırız. Neyi göremedik, kaçırdık, bilemeyiz de. Türkiye'nin Batı'ya açılma serüvenine böyle yaklaşabiliriz. Oraya bakmaktan burayı kaçırmışız. Burası neresi? İslâm âlemi.



Ne zaman ki bakmaya / ilgilenmeye başladık, başımıza gelmeyen kalmadı. Özellikle son beş yılı bu şekilde değerlendirmek gerekiyor. Mesela Musul operasyonu öncesinde ülkemizde artan terör olayları ve siyasi suikastlere başka gözle bakmak, hakikati görmemek olur. Bizi kimler tehdit ediyor, bunu da unutmayalım.



Artık anlamış bulunuyoruz. Musul, Kerkük, Rakka, Halep gibi beldeler, Türkiye ağacının ana dallarıdır. Bizim açımızdan mesele, sadece bölgede yaşayan Türkmenler değildir. Konu hepimizi yakından ilgilendiriyor.



O halde hep beraber soralım: Konu nedir?



İrfan, basiret ve feraset sahibi birkaç yazar, üç dört yıldır yüksek sesle uyarı yapıyordu: Hedef, Ehli Sünnet. Proje, İslâm'ın ana omurgasını çökertmek. Kısaca, Sünni kesim.



Neden? Hemen söyleyelim:

Karmaşanın, terörün ve işgalin yaşandığı bölgeler, başından beri İslâm'ın direniş merkezi / ana savunma hattı olan yerlerdir.

İşte buraları yok etmeye çalışıyorlar. Nüfus yapısını değiştirme gayretleri de bundan dolayı. Ana omurgayı parçalamak için her türlü ittifakın içine giriyorlar. Batı dünyası, adeta Haçlı Seferlerini durduranlardan intikam alıyor. Urfa ve Antakya'dan Suriye sahillerine kadar haçlı kontluklarını kimler yıktıysa, işte onlardan. Türkiye dâhil. Birinci Dünya Savaşı bunun ilk adımıydı. Şimdi tamama erdirmek istiyorlar.



Bir bakalım: Sünni nüfusun yaşadığı beldeler, o topraklarla hiçbir bağı olmayan mezhepçi şii milislerle dolduruluyor. Fakat Batılılar bunlara terörist demediği için, biz de diyemiyoruz. Gazetemiz Yeni Şafak, birkaç gündür bu fanatik grupların Felluce ve Diyala'da neler yaptıklarını az da olsa yazıyor. Çünkü daha fazlası acı ve utanç verici. Bunlar olurken biz hep DAİŞ'in işlerini okuyor, seyrediyoruz. Çünkü Batı medyası onları servis ediyor.



Evet, tabelasında İslâm yazan bir ülkenin yabancılarla birlik olup Müslümanlara yaptığı fenalıkları da konuşmalıyız. Neredeyse her dönemde operasyon sahası olmuş bir ülkeden.

Kardeş olmak değil, kardeş kalmak zordur. Kalamıyorlar.


***



Elimde Wilhelm Feldmann isimli Bir Alman gazetecinin Balkan Savaşı hatıraları var: İstanbul'da Savaş Günleri, Selis Yayınları, 2004. (İsmail Demirci böyle güzel kitaplara vesile olmuştu.)



Kitabı okudukça hep aynı sözü söylüyorum:

Tekrar eden tarih değil, gaflettir.


“Türkler karaya çıkan yabancı bahriyeleri kızmadan seyretmişlerdi, çünkü Türkiye'nin lehine buraya geldiklerine inanıyorlardı.” (Sayfa 66) “Hürriyetçiler İngilizlere halen büyük ümit bağlıyorlardı.” (84) İngiltere, bu satırlardan birkaç gün sonra, Osmanlı'ya nota gönderenler arasında yer alır. “Edirne'nin Bulgarlara terk edilmesi.” Buna rağmen, hâlâ büyük devletlerin teveccühüne mazhar olmaktan bahsedenler vardır.



Savaş esnasında Millî Savunma Komitesi kurulur. Dağıtılan bildiride, “halkın her türlü parti kavgasından vazgeçmesi, sadece vatanın selametini düşünmesi ve savaş hazinesine bağışta bulunması tavsiye edilmişti.” Yazarın yorumu: “Anadolu'nun fakir insanı yürekli ve fedakâr ruhunu kanıtladığı sırada, pek çok varlıklı Türk, cüzdanlarını kapalı tutmuşlardı.” (112)



Kitabın ve savaşın sonlarına doğru, bu kez karışıklık haberleri başka yerlerden gelmeye başlar. Batılıların Suriye'de çevirdiği entrikalar. “Türk basını bu tehlikeye nisan ayında işaret etmeye başlamıştı. Suriye meselesi hemen her gün gazetelerde işleniyordu.” (141) Sonrası malum.



Bir asır önce yazılanlar ve yaşananlar günümüze ne çok benziyor.

Elbette savaş yanlısı değiliz. Fakat vatanımızı korumak da vazifemiz.



“Türkiye'yi masadan uzaklaştırmak” diyorlar. Bunu bazen biz de söylüyor, aynı hataya düşüyoruz. Bu topraklar başkaları için 'masa' olabilir. Millet ve ümmet olarak yuvamız, yurdumuz burasıdır.



İçimizden birçok kimse, “Cerablus ve Musul'da ne işimiz var” diye soruyor. Maraş, Antep, Konya, Sivas ve Erzurum'da ne işimiz varsa, o işimiz var.



Mekke ve Medine'yi merkez kabul etmek şartıyla ana hatta bir bakalım: Bağdat, Şam, Kudüs ve İstanbul. Kahire'yi de ekleyebiliriz. Ayakta neresi kalmış? Tam manasıyla bağımsız ve kuvvetli.



Karanlık örgütlerle ve mezhepçi fanatiklerle girişilen kirli ittifaklar, hayali haritalarda bile yer almayan yerlerin teröristlere verilmesi, güneyden yapılmak istenen kuşatma, ülkemizdeki hainlerin harekete geçmesi, işbirlikçiler üzerinden tehdit edilmemiz… Bütün bunları enerji meselesi yahut güç savaşları üzerinden okumak yeterli olur mu?



Kararlı bir tutum sergilendiğinde, en çok da kararsızlar etkilenir.

Bu duruşunuz, onları yanınıza çekebilir. Türkiye, bedeli ne olursa olsun, bulunduğu yerden geri adım atmamalıdır.


#İslâm âlemi
#İsmail Demirci
#Sünni
8 yıl önce
Son durum
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle