|
Terörle imtihanımız

Pazartesi günü, önümüzden şehit korteji geçti. Sirenler eşliğinde. Sonradan bu şehidimizin özel harekat polisi Önder Ertaş olduğunu öğrendim. Son yolculuğuna Eyüp Sultan'dan uğurlanan.



Şahitliğimden birkaç dakika önce, Şehit Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın kabrinin önündeydim.



Bir asırlık tarihimizde, şehit vermemiş çok az aile kalmıştır.

Balkanlar, Cihan Harbi, İstiklâl Mücadelesi ve terör belası. Nice dokunaklı hayat hikâyesi. Şehit haberlerini seyrederken, geride kalan anneleri, gelinleri, bebekleri görüyoruz. Yıkılmasına rağmen dimdik duran babaları. Evladın olursa olursun olgun.



Mesele artık terör bahsini çoktan aşmıştır.

Terör nedir? Büyük Türkçe Sözlük: 'Sürekli ve sistemli şiddet hareketleri, cinayet gibi faaliyetlerle korku uyandırma, yıldırma, dehşete düşürme.' Bunun sonucunda da istediğini alma, yaptırma.



Bugün, Anadolu'nun bir kısmı, açık bir işgal girişimiyle karşı karşıyadır.

Zafiyet gösterilmesi halinde, işgalin daha da büyüyeceği aşikârdır.



İngilizlerin Çanakkale'de, Fransızların Maraş'ta, Yunanlıların İzmir'de yaptıklarıyla Silopi ve Cizre'de yaşananlar ayrı şeyler midir? Eski Bilecik'in yok edilmesiyle tarihi Sur ilçesinin perişanlığı arasında hiçbir fark yoktur.



Evet, zafiyet yahut zayıflık. Bazı kimseler tekrar müzakereden, masaya oturmaktan bahsediyor. Bizim masadan kazançlı kalktığımız görülmemiştir. Galip oturduğumuz zamanlarda dahi mağlup ayrılmışızdır. Masa, milletimize göre değildir.



Nurettin Topçu'nun Taşralı kitabında, kıyametin anlatıldığı Mahşer isimli bir öykü var. Oradan bir cümle:

“En önde gâfiller kervanı yola çıkarılacak.”

Güncellersek, artık uyanalım. Müslüman, temkin sahibidir. 2071 hedeflerinden bahsediliyor. O gün geldiğinde Malazgirt'i yerinde bulmak istiyorsak, daha temkinli, dirayetli olmak mecburiyetindeyiz.



***


Şehit haberlerinin birbirine eklendiği günlerde, bin küsur akademisyen bir bildiri yayınladı. Onların söylediği, barış çağrısı. Bizim duyduğumuz, teröre destek. Buna 'uçurum' diyorlar, diyoruz.


Hatırlayalım: Cuma namazı için izin çıkarıldı. Çalışanlar, hiçbir engelle karşılaşmadan cuma namazlarını eda edebilecekler. Aynı zihniyetin bazı bireyleri, bu uygulamaya karşı direniş çağrısı yaptı. Şaşılacak bir biçimde, 'yurtseverliğin ölçüsü budur' denildi. Hangi yurt, onu anlamakta zorlandık. Anladığımız: Hacdan gelen benim, anlatan sensin!



Şunu biliyoruz:

Bu topraklarda, yük hayvanlarının cuma günleri çalıştırılmamasına dair fermanlar çıkarılmıştır.

Birinci Abdülhamid, Üçüncü Selim ve İkinci Mahmut devirlerine ait örnekler elimizdedir. (Kaynak: Sadık Albayrak, 41 Orijinal Belge Işığında Eski İstanbul'da Sosyal Hayat ve Çevre.)



Şimdi, aynı toprağı paylaştığımız bazı kimseler, insanlara verilen cuma iznine karşı çıkıyorlar. Bu karara direnmeyi, 'yurtseverlik ölçüsü' sayıyorlar.



Konu buralara nasıl geldi?

Toplumsal yapımızla nasıl oynanmış, ruh dünyamız ne şekilde tahrip edilmiş, onu göstermeye çalışıyoruz. Çünkü terörü besleyen ana kaynaklardan biri de budur.

Mensubiyet bağının, mesuliyet ve mahcubiyet duygusunun kaybedilmesi. Bu noktadan sonra pekala cami yakabiliyor, okul bombalayabiliyor veya bütün bunlara destek verebiliyorsunuz. Hem de insanlık adına! Ortak noktaları ise maneviyatın hasımları olmaları.



Mahşer öyküsündeki ikinci kafileyi de buraya alalım:

Fitneciler.


***


Yazımıza saat sekizde başlamış ve buraya kadar getirmiştik. Biz bu satırları kaleme alırken, Sultanahmet'te bomba patlatıldı. Meydanda demeyelim, caminin önünde diyelim.



Kim yaptı, henüz bilinmiyor. Niçin yapıldığını ise biliyoruz. Evvela duamızı edelim:

Allah milletimize sabır, memleketimize sükûnet versin. Bizi kuvvetten düşürmesin.


Durum şu: Bir üst akıl, içerde ve dışarda bulunan farklı terör örgütlerini ülkemize düşmanlık konusunda aynı çizgiye getirdi. Bombalı saldırı oluyor ve ayrı görüşlere mensup üç / dört örgüt ismi anılıyor.

Dememiz o ki, çok uluslu bir terör şebekesiyle sınanıyoruz.

Öte yandan, kuşatma sürüyor. Bazı beldelerimizde yaşanan işgal girişimlerinin, sınır boylarımızdaki gelişmelerin ve şehirlerimizde patlatılan bombaların birden fazla anlamı var. İlk aklıma gelen: Türkiye'ye önce ölümü gösterecek, sonra da hayatta kalması karşılığında bir parçasını kesip almak isteyecekler.



Tesellimiz ve güvencemiz şudur:

Bu topraklar dünyanın en büyük açık hava şehitliğidir. Biz zaten şehitlikte yaşıyoruz.



#Önder Ertaş
#Cihan Harbi
#İstiklâl Mücadelesi
8 yıl önce
Terörle imtihanımız
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı