|
Çeçenistan"ı unutmayalım

Ekim ayından bu yana devam eden katliamlardan ve üzücü haberlerden sonra birkaç gündür Çeçenistan''dan içimizi ferahlatan haberler de geliyor. Çeçen savaşçılar, hiçbir yerden destek alamamalarına rağmen ruhlarını ortaya koyarak yeni bir destan yazmaya çalışıyor. Gerçi bu iyi haberler, savaşın kaderini belirleyecek nitelikte değil ama başından beri Rusya''nın Çeçenistan''da bir geleceğinin olmadığını, savaşın Rus-Çeçen boyutunun çok ötesinde anlamları olduğunu, dolayısıyla savaşın kaderini, Çeçenler''in zaferini veya mağlubiyetini de bunun belirleyeceğini hep söyledik. Bunun içindir ki, Çeçenistan''dan gelen kötü haberler bizleri hiç de ümitsizliğe sevketmedi.

Ancak, yaşanan insani trajedinin stratejik pazarlıkların gölgesinde kalması, Türkiye ve dünyanın Çeçen halkının yaşadığı drama karşı kahredici bir duyarsızlık sergilemesi, bununla da kalmayıp Türkiye''nin Başbakanı''nın Moskova''ya giderek Kafkaslar''ın bu yiğit-özgürlük âşığı insanlarının terörist olduğunu iddia eden bir anlaşma imzalaması bizleri Rus füzelerinden daha fazla yaraladı. Ne oldu Ecevit''in dilinden düşürmediği Rus tezlerine? Rusya Federasyonu''nun kuruluşuna bakın. Ecevit, Sovyetler''in yıkılmasından sonra kurulan yepyeni bir devlet olan Federasyon''a üyelik imzası atmayan, bu vesileyle uluslararası hukuka göre Federasyon''un bir üyesi olmayan, yani fiilen bağımsız olan Çeçenistan''ı PKK ile eş değerde tutup, hem PKK''yı bir uluslararası sorun haline getirdi, hem de Çeçenler''i Rusya''nın bir iç meselesine indirgedi. Moskova ziyaretinden Ecevit''in elinde ne kaldı? Koca bir utanç.

Meclis''in çıkışı çok önemli

Bu açıdan Pazartesi günü TBMM İnsan Hakları Komisyonu''nun Çeçenistan''la ilgili olarak aldığı karar çok önemli ve Türkiye''nin başından beri izlediği yanlışlığın düzeltilmesi açısından umut verici. Komisyon, Hükümetin aksine, Çeçenistan''ın Rusya''nın iç sorunu olmadığını ve Çeçenistan''daki insan hakları ihlallerinin katliama dönüştüğünü belirterek, Rusya''nın bir an önce durdurulmasını istedi ve dünyanın dikkatlerinin bölge üzerinde yoğunlaştırılması için harekete geçti. AGİT Zirvesi''ndeki havanın Ankara''ya yansıdığı belli. Zirve sırasında dünyanın Rusya''ya karşı tutumu Ecevit Hükümeti''nin bölgeye yönelik politikasıyla tezat teşkil etmişti. Zirve''de varlığı bile hissedilmeyen Ecevit ve koalisyon hükümeti, izlediği Rusya ve Kafkasya politikasıyla, dünyadaki yönelimin tamamen dışında kaldılar. Zannediyorum bu çelişki görüldü ve birileri Ankara''ya, Kafkasya politikasının ne kadar sığ ve kısa vadeli hesaplar üzerine kurulduğunu hatırlattı. Eğer böyleyse Ankara''nın bölgeye yönelik politikalarındaki ürkekliğin önümüzdeki günlerde değişeceğini umabiliriz. Ancak öyle değilse Ecevit''in Moskova''daki gafları gibi daha bir sürü yüz kızartıcı olaylara şahit olacağız demektir.

Kafkasya''yasız, güçlü Türkiye mümkün değil

Biz bunları tartışılırken Kafkasya''daki Çeçen-Rus savaşı, Amerika ile Rusya arasındaki Kafkasya''ya sahip olma savaşı, bütün dünyanın katıldığı Kafkaslar ve Orta Asya''yı kontrol etme ve buradan alınan güçle dünya sisteminde söz sahibi olma mücadelesi devam edip gidecek. Doğu ile Batı''yı, Asya ile Avrupa''yı, İslam ile Hristiyanlığı ayıran, Orta Asya''nın kapısı olan, enerji kaynaklarını kontrol eden, Rusya-Ortadoğu ilişkilerini belirleyen, Ortadoğu müslümanları ile Asya müslümanları arasında bir köprü olan, Türkiye''nin ve İran''ın güvenliği ile birebir ilişkili olan Kafkasya''da hiçbir savaş kısa sürmemiştir. Daha doğrusu savaşlar hiç bitmemiştir. Ne Cengiz Han Kafkas dağlarına hakim olabilmiş ne Timur. Ne Çarlık Rusya''sı bölgeyi tam anlamıyla kontrol edebilmiş ne Sovyetler Birliği. Bütün bir tarih önümüzde dururken ayakta durmakta bile zorluk çeken Rusya Federasyonu''nun bölgeyi kontrol edeceğine kim inanır? Kim, imparatorlukların kaderini belirleyen böylesine bir coğrafyaya karşı bu denli sığ bir politika izleyebilir? Kafkas halklarıyla işbirliği yapmayan hiçbir güç bölgede etkinlik kuramaz, kalıcı olamaz. Çeçenler''i küstüren, Kuzey Kafkasya halklarıyla bağlarını güçlendirmeyen Ankara, istediği politikayı uygulasın, hiçbir başarı sağlayamayacaktır. Bölgeye yönelik politikalarda etnik, dinî, ideolojik hiçbir ölçü anlamlı değildir. Dolayısıyla ''islamcı terör'' safsatası Rusya''dan başka kimsenin işine yaramaz. Bunu bilen büyük güçler bölgedeki her grupla, rengine bakmaksızın, işbirliği yapmaya çalışıyor. Müslüman Türkiye ise, bu fırsatlarına büyük darbe vurdu.

Savaşın sebebi Basayev değil

Bu arada son Çeçen-Rus savaşının Çeçenler''in taktik hataları sonucu meydana geldiğini, Şamil Basayev''in Dağıstan''a saldırmasının bir sonucu olduğunu iddia etmek hiç anlamlı değil. Bu yöndeki tartışmalar Türkiye kamuoyunun bölgeye yönelik duyarlılığına darbe vuruyor. Herşeyden önce şu bilinmeli: Çeçenler hiçbir taktik hata yapmasalardı, Dağıstan''da ezilen müslümanları savunmasalardı, hatta Şamil Basayev olmasaydı bile bu savaş çıkacaktı. Savaşın Dağıstan''daki çatışmalarla başladığına inanmak büyük bir hatadır. Zaten böyle bir durum da sözkonusu değil. Rusya''nın Dağıstan''daki bazı müslüman köyleri bombalamasına bir grup Çeçen''in verdiği destek Çeçenistan''ı bağlamaz ve Rusya Kafkaslar''a bunun için dönmedi. 21. yüzyıla yönelik güvenlik stratejileri, enerji hatları üzerindeki küresel rekabet, Kafkaslar''ın Amerika, Rusya ve Türkiye için ne anlam ifade ettiğini düşünürsek, bölgedeki savaşın gerçek boyutları ve sebepleri ortaya çıkar. Yoksa olayı sadece Şamil Basayev''in taktik hatalarına indigemek hem bölgedeki değişimleri görmemizi engeller hem de müslümanların bölgey yönelik duyarlılıklarına darbe vurur.

24 yıl önce
Çeçenistan"ı unutmayalım
Üzüm yemek mi istiyorsun, bağcıyı dövmek mi?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir